Ay pek keyifliymiş buuu :D
Son aramalar bunlar efem :)
-amada şimdi ıspanak olsa şarkı dinle
Bir anlam veremedim?Anlayan var mı??
-annemle vc de seks
Yuh!Ağır sapıksın sen!
-brooke ve lucas ın sevişme sahnesi
Abi millet ne meraklı sevişme sahnelerine yahu...
-dawson's creek timsahta izle
Arayacaksanız böyle sahne arayın arkadaşım!
Bak çocuk belgesel niteliğinde sahne aramış...(Ben izlemedim ama,ters bir durum yok değil mi?Belgesel dedim şimdi de,bildiğimiz timsahtan bahsediyoruz umarım..)
-grup genç korku filmleri
Tek genç olsa izlemeyeceksin yani öyle mi :D
-hayvanlarla sex
Al başka bir ağır sapık da burda!!
-kraliçenin soytarısında kimler oynuyor
Ben :P
-miniş günlük nasıl kullanılır
Allah bu miniş günlüğün belasını versin,nasıl bir şeyse artık o!Bıktım yahu....
-sevgiliyle gezmek için nerelere gidersin
Ben mi?Sinemayaaa,alışveriş merkezineee,sahileee,hayvanat bahçesinee..Ne,bana sormamış mıydın?Pardon kaardiş :D Bir an anket yapıyoruz sandım da...
Sen google'a sorduğuna göre pek bir yere gidemezsiniz gibi geliyor bana...
-hazırlamak ingilizce d'de ne demek
Kendimi Redhouse sözlük gibi hissetmeye başladım :D
özer atik yap bir büyüklük
Hadi be hacı be,üzme çocuğu,yap bir büyüklük :D
Yazının tamamını gönderince nedense blogun şaftı kayıyor..O yüzden 2 parti halinde gönderiyorum,bu düzenleme esnasında yorumları silinen Pilli Cadı ve Puck'tan da özür diliyorum efem :)
-Hayatımda iki kere yaptığım ve çok keyif aldığım bir şey...
Biri gece deniz kenarında oturup gitar eşliğinde şarkılar söylemek,diğeri bu sefer çimlere yayılıp sabaha kadar gitarla şarkı söylemek...
-Bir sürü bir sürü bir sürü hayvanım olması :D
Köpekleeer,tavşanlaaaar,balıklaaar,kuşlaaar...Çiftliğe de hayır demem :)
-Everest'e çıkmak...
Şimdi kutup ayısını çağırabiliriz...
Ben kiiim Everest'e tırmanmak kiim...Totoyu kaldıramam ben bi' kere :D
-Tekneyle denizler aşmak..
Bu da yemez :D
Normalde tekneyle gezmeyi severim,tekne/deniz de tutmaz...
Ama denizler aşmak falan aşar :D
Bunun borası var,fırtınası var..Kusursuz Fırtına'yı hiç mi seyretmediniz allasen?Nerden baksak 3 kere seyretmişimdir o filmi..
-Dünya barışı :D
Aklıma daha gelmiyor,yoksa bu kadarcık hayallerim yok yahu :D
İşte yapmak istediğim şeyler..Bazılarını gerçekleştirme ihtimalim,çölde bedevi arayan kutup ayısının eskimoyla karşılaşma ihtimaline eşdeğer olsa da,çıkmadık candan ümit kesilmez.Ayrıca üzüm üzüme baka baka kararır ve damlaya damlaya göl olur :D
-Köpekbalıklarıyla kafes dalışı.
İşte yapacağım bir şey!Güney Afrika'da köpekbalıklarıyla kafes dalışı yapmak!Çok istiyorum.Gerçi annem felaket senaryoları yazdıysa bununla ilgili (kafesin ipinin kopmasından başlayan senaryolar...Annemi Hollywood'a yollasam paraya para demez; money der,çünkü Amerika'da...Iyy kendimden tiksindim bu espriden sonra)...
-Kurt sevmek.
Bildiğimiz kurt,canis lupus...
Her şey Jack London'ın "Beyaz Diş"iyle başladı...Ondan sonra başlayan kurt sevgim ıslah olmadı.İnanılmaz hayvanlar,bayılıyorum...
-Safari yapmak.
Bu ütopik değil,iş Afrika'ya uçak biletine bakar...Bakalım,inşallah yapabilirim.
-Teoman'la tanışmak :D
Şaşırmadınız değil mi?
-5-6 dil konuşmak.
İsterim yaf..Dil öğrenme konusunda kabiliyetli olduğumu düşünüyorum,o yüzden hayatımın ilerleyen aşamalarında birkaç dil öğrenmek istiyorum.
Hali hazırda İngilizce ve biraz İspanyolca biliyorum...İlerde bunların yanına İbranice (evet pek işe yaramaz ama çok hoş geliyor bana),Yunanca gibi dilleri eklemek istiyorum.
Google analytics
Şöyle bir baktım kimler nasıl bulmuş blogumu diye..İşte bazıları:
köpeğimle yattım :Aferin!Bir insan bunu neden googleda aratır,neden benim blogumu bulur,nedir yani..
5.sınıf ingilizce
arog arif abi ne zaman çağ atlıyoruz :Atlarız bu aralar evladım,kasma...
dawson's creek izle sevişme sahnesi :Özellikle sevişme sahnesi mi?Yahu sevişme sahnesi için Dawson's Creek mi izlenir?Peh..
down alilerinde yaşam :Bunu ben anlamadım,google nasıl anlasın...
doğumhane hayvan eti yiyen:Bunu da anlamadım valla..
fatih çarşambada oturan kızların resimleri msnleri :Ah yavruum,ah kuzuum,kıyamam ben sanaa..Kızların resimlerini msnlerini googledan arayacak kadar mı çaresizsin?
Ordan bakınca neye benziyorum ben allasen,pe..venk gibi mi görünüyorum?
hepsi burada miniş günlük: Allah bu miniş günlüğü nasıl biliyorsa öyle yapsın!Ne bu yahu?
miniş günlük almak istiyorum ne kadar ?
miniş günlük kaç para
mm ,minişler com
japon balığım suyun üstüne çıkıyor neden :Bilmem.Oksijensiz kalmış olmasın zaar?
karısı olmak... Kimin?
sevgili günlük aşkla ilgili: Yok güzelim burda aşk maşk..Aşka karşıyım ben :P
sokak ortasındaki sex :O kadar porno site varken neden benim mütevazi blogum yaa?
sos mi vida ormandaki sevişme sahneleri :Bu da fantazi yapmış orman morman diye...Gitmeyin ormana,kıçınıza başınıza diken batacak,böcek yiyecek oranızı buranızı;efendime söyleyeyim bunun karı var kışı var,havalar soğuk,üşütürsünüz..Hele bir de gittiğiniz yer Belgrad Ormanı falansa sağlam dönemezsiniz mazallah...
Bir de antrikot,fırında antrikot,püreli antrikot vb kelimelerle aratanlar var,sağolun,sayenizde kendimi iyice aşçı gibi hissediyorum :)
---
Bir rüya daha
Ve dün geceden bir rüya...
Cem Yılmaz benim sınıf arkadaşımla çıkmış ayrılmış,kız perişan.Onu teselli ettim,sonra gittim Cem'e.Ee arkadaşımın eski sevgilisi,bir tanışıklık var tabii;elimi kolumu sallaya sallaya gidiyorum konuşmaya...Biraz konuşuyoruz ediyoruz,sonra bir bakıyorum...Amaneyy biz çıkıyoruz!
Rüya ilerliyor ilerliyor,en son bir bakıyorum evlenme teklifi ediyor!
Yaani,rüyamda Cem Yılmaz'la evlendiğimi gördüm!
Biri beni durdursun yahu,bu rüyalar nereye gidiyor böyle?
Soldan sağa:
Wolowitz,Sheldon,(koltuğun üstündeki)Leonard,Penny ve Raj
Bu yazının ilk bölümünü Pilli Cadı'ya ithaf ediyorum :D
Yine rüya gördüm!
Bu sefer The Big Bang Theory ekibinden Leonard (Johnny Galecki),Sheldon(Jim Parsons),Wolowitz(Simon Helberg) ve Raj(Kunal Nayyar)'ı...Ama özellikle Sheldon'ı uzun süre gördüm..En çok onu gördüm.Rüyanın detaylarını hatırlamıyorum ama..
Bu rüyayı görmüş olmamın nedeni sanırım dün gece yatmadan önce 5 saat kadar kesintisiz Big Bang Theory izlemiş olmam.
Rüyalarım rüya değil Ünlüler Çiftliği anasını satayım.Bu rüyada değil ama bazılarında bir de dil olayım vardır.İngilizcem iyidir mesela ama bazen öyle bir İngilizce konuşurum ki duysanız içime Shakespeare kaçmış zannedersiniz!Şimdi başlangıç düzeyinde İspanyolca biliyorum ama Ricky Martin'li rüyamda konuştuğum İspanyolca'nın yanında Enrique Iglesias halt etmiş!Öyle bir İspanyolca,şimdi biraz bildiğim konuşamam;kaldı ki o zaman hiç bilmiyordum.
--
Neyse bari yazı boşa gitmesin,Big Bang Theory'yi anlatayım.
Efem Big Bang Theory aslen CBS'te yayınlanan ama ülkemizde CNBC-e'de yayınlanan,yarım saatlik bir dizi.
Ev arkadaşı olan,IQsu acayip yüksek iki dahinin (Leonard ve Sheldon) karşı dairesine normal zekalı,güzel Penny (Kaley Cuoco)taşınır.Leonard Penny'ye ilk görüşte çarpılır fakat Penny'nin devamlı erkek arkadaşları olur.Raj ve Wolowitz ise Leonard ve Sheldon'un yakın arkadaşı olan diğer iki dahidir.Dördünün de IQsu oldukça yüksek olmakla beraber sosyal yetenekleri azdır hatta asosyallerdir diyebiliriz.Özellikle Sheldon.Raj ise kadınların yanında konuşamayacak kadar utangaçtır-gerçekten konuşamaz!Wolowitz ise çapkınlık yapmaya çalışır.Bir de bahsi geçmesi gereken Leslie Winkle (Sara Gilbert) vardır...Leslie de dahi ve diğer dördüyle aynı yerde çalışıyor.
Leslie Winkle:
Okuyunca ilginç gelmeyebilir ama gerçekten komik ve eğlenceli bir dizi,kahkahalarla güldüğüm oluyor..
Penny'nin bizim dahileri,özellikle Sheldon'ı anlama çabaları,Sheldon ve Leslie arasındaki laf düelloları ve Leslie'nin Sheldon'a soktuğu laflar,Wolowitz'in talihsiz çapkınlık çabaları,Raj'ın utangaçlığı,Leonard'ın Penny'ye olan hisleri,asosyallikleri...
Sizi bilmem ama ben çok seviyorum ve çok gülüyorum izlerken.
Berk sağolsun ilk sezonunu komple ve 2. sezonunun ilk 7 bölümünü getirmişti,dün işte onları izledim,ilk sezonun 13. bölümünden ikinci sezonun 6. bölümüne kadar geldim.
Dizinin internet sitesi için tıklayın.
Oyuncuların fotoğrafları için tıklayın.
(Yazıda kullandığım fotolar googledan alınmıştır.)
Yazıyı Big Bang Theory'nin sloganıyla noktalıyorum..
Smart is the new sexy!
Özer Atik'i tanımam Komedi Dükkanı ile oldu (çokk severim Komedi Dükkanı'nı..Hemen her izleyişimde gülme krizine girerim,yaşlar akar gözümden.Bodrum'da Antik Tiyatro'da izlediğimde kendime gelemedim resmen :D ).
Her neyse...Özer Atik,Komedi Dükkanı'nda piyano ve gitar çalan şahıs..Albümü çıktı ve şarkılarının 3 tanesini çok sevdim.Telefonuma attığım ve yolda falan dinlediğim şarkıların arasında işte,düşünün :)
Vurursan Yıkılmam
Korkuyorum sana söylemek istediklerimi söylemeye
Yüreğim vardı yanına ama dilim varmıyor.
Gözlerinin en içine bakıp da sana yar diyemedikten sonra
Dünya varmış, insanlar varmış,
Senle olmadıkça boş ver neyime gerek.
Zor yıllardan
Dar yollardan geçtim de geldim,
Durdum kapında.
Dokunsan ağlarım ama vurursan yıkılmam
Niye ben umutlarım,niye ben yarınlarım
Niye ben böyle sessiz kaldım.
Yeniden dünlerim, yeniden göz bebeğim
Niye ben böyle sensiz kaldım.
Yok Böyle Bir Şey
Kaç gündür uykusuz gözlerim
Geceleri uyumak yerine sana uyuyorum.
Kaç bahardır aşktan mahrum yüreğim,
Kendimi sevmek yerine seni seviyorum.
Çok değil inan senin için.
Başımdan ne rüzgarlar esti
Poyrazlara karayellere, kara yaslara durdum.
Ne sevdalar ömrümü tüketti,
Ne şarkılar ne masallar ne yalanlar duydum
Ben hep buydum böyleydim, bir tek sana yetemedim.
Yolunu kaybedip dünyaya düşmüş bir meleksin
Bana beni sevme diyorsun yok böyle bir şey
Vazgeçerim sanıyorsan kendini kandırıyorsun
Vazgeçilir mi senden yok böyle bir şey.
Nasıl olsun ?
Nasıl olsa geçer diyorsan,
Geçmez bir tanem vazgeçmez yüreğim,
Sen orda durdukça pes etmez yüreğim yar
Yok böyle bir şey.
Ver Elini İstanbul
Ver elini İstanbul gezelim senle şöyle bir
Anlatacaklarım var sana, kulelerine ve çınarlarına.
Bir kızı sevdim İstanbul ben ona o kırmızıya hayran,
Sen kazan ben kepçe dönüyorum,sokaklarında peşi sıra.
Yedi tepeli kadim dostum benim
Büyüksün bilirim,
Yap bir büyüklük düğümle şunun yollarını kapıma.
Bana inan İstanbul tükeniyorum inceden
Bilseydim aşk böyle bir şeymiş, seviyorum der miydim önceden
Bir sızı geçmiyor İstanbul bir de sözüm geçmiyor ona
Sözüm ona sevmeyecekmiş beni günlerdir her sözüm ona.
Yedi tepeli kadim dostum benim
Büyüksün bilirim,
Yap bir büyüklük düğümle şunun yollarını kapıma.
Düşün ki boğazına dizilmiş söylemeye yeltendiğin her söz
Mecalin yok, mecnunsun, yanıyorsun ilk defa
Düşüm orda İstanbul bir yerinde uyuyor
Yap bir büyüklük düğümle şunun yollarını kapıma
--
Vurursan Yıkılmam'ı dinlemek için tıklayın.
Yok Böyle Bir Şey'i dinlemek için tıklayın.
Ver Elini İstanbul'u dinlemek için tıklayın.
Rüyalarıma bir yenisi eklendi...
Nerden çıktıysa Cengiz Semercioğlu'nu gördüm yahu..Hadi tamam severim,yazılarını da okurum ama "rüyalarımın erkeği" değildir kendisi..
Neyse anlatayım hatırladığım kadarıyla.
Ben okuldaymışım.Bizim okulun üst katı böyle komple açıkmış hiç ara duvar yokmuş.Biz de orda oturuyormuşuz.
Bizim okulda (bak bu gerçek) kantin masaları yüksek ve oturduğumuz banklar da yüksek haliyle.Bar sandalyelerinin birleştirilmişi gibi diyeyim.Ben orda oturuyorum.Saatim kırılmış onu birleştiriyorum (gerçekten saatimin kayışı koptu 1 ay önce).Üstümde ne hikmetse siyah topuklu ayakkabı,siyah mini etek falan var.
Biri benim masama oturuyor,kafamı kaldırıp bakıyorum,Cengiz Semercioğlu!Konuşmaya başlıyoruz,gülüşüyoruz..Sonra ben kalkıyorum,gitmem lazım diyorum.
Duruyor.Beni şöyle bir süzüyor.
"Kaç yaşındasın" diyor.
"19" diyorum."Üstüme başıma bakma,bugün böyle giyindim" diyorum çünkü bir anda üstümdeki kıyafet değişmiş.Lise eteği falan olmuş.Özellikle giymişim meğer.
Böyle saçma bir rüya işte..Hayır olsun :D
Efem İntellekt bir yarışma programı.AzTV'de yayınlanıyor,Azeri yarışması yani.Normalde AzTV'ye uzun süre tahammül edemem,yani bayıyor ama İntellekt denk gelirsem izlediğim bir bilgi yarışması.
Canlı yayınlanıyor,çeşitli "mevzu"larda "sual"ler var ve her sualin dört "varyant"ı var.Yarışmacı önce bir mevzu seçiyor,mevzuyla ilgili sual geliyor,"hansı" varyant doğru geliyorsa onu seçiyor yarışmacı.
Mesela deminki yarışmacı İlk Defe mevzusunda gelen soru şu:
İlk olimpiya kedi harada açılıb?
a)İngiltere b)Kanada c)Yunanıstan d)ABŞ
"Tarix" mevzusunun sorusu:
Hitler hansı ölkenin işğalı planını Marqaret-1 adlandırmışdı?
a)Avsrtiya b)Macarıstan c)Polşa d)Fransa
Flora ve fauna mevzuu:
Hası quş geze bilmir?
a)Tetra quşu b)Kivi c)Kolibri d)Sığırçın
Abşeronun hansı qesebesinin flora ve faunası dünyanın bir çox faunasından qat-qat zengindir?
Bitti yarışma :D
Çok keyifli ya..İşin eğlencesi sorularının çoğu anlaşılıyor ve yanıtlarını bile doğru bilinebiliyor :D
Not:"E" harflerinin çoğu hani şu Azeri alfabesinde yer alan ters e şekli ama blog görmüyor maalesef o harfleri,o yüzden normal "e" yazmak zorunda kaldım.
Korku filmi nedir?İzlersin korkarsın,odana giderken ışıklar açık gidersin,filmden sahne gelir aklına brr dersin...
Geçenlerde I Know What You Did Last Summer (yaz yaz bitmiyor yahu)'ı izledim.Hani şu Jennifer Love Hewitt (Ghost Whisperer'ın Melinda'sı),Sarah Michelle Gellar (Buffy),Freddie Prinze Jr. lı korku filmi.Kancalı katilli.Benim sevdiğim tip korku filmlerinden.
Onu izledim,gittim yattım.Tam yattım,löök diye kara köpeğim üstüme atladı yatakta.Attığım çığlığı duymalıydınız :D
Bazı korku filmleri de klişedir :D Hadi bu klişeleri irdeleyelim.
Bir grup Cem Yılmaz'ın deyimiyle "enerjik genç" kampa gider.Bir kere niye kamp?Siz şehir çocuğusunuz,kıçınıza diken batacak,ateş yakabilecek misiniz orası meçhul,bunun börtüsü var böceği var,hadi iyice salaksınız harbi dağ başına gittiniz,kurdu var ayısı var.Bu gençlerin bir kısmına kampın yakınındaki nehrin dev timsahı musallat olur,bir kısmına sadist katil.Önce katile bakalım:
Şimdi bu grubun yapısını inceleyelim ilk başta.Grupta bir tane inek vardır,tercihen gözlüklüdür.Bu salak önce ölür.Halbuki onları kurtarabilecek tek insan budur.Bunların normalde kampla işi olmaz fakat
a)Ana-babasının "sosyal ol çocuum git kampa" baskısıyla,
b)Uzaktan platonik olduğu kızın kapma gitmesiyle,
c)Lan okul bitiyor ben bi halt olamadım,kampa gideyim çevre yapayım düşüncesiyle (bu epey nadir olur)
d)diğer düşüncelerle
kampa gider.
Bunun öldürülüşü de genelde b.k yoluna gitti tabir edilen durumdur.Genelde biyolojik inceleme yapmak için ormanın içine girince öldürülür.
Sportif genç/gençler:
Bunlar yakışıklıdır,geniş omuzludur,biri okulun rugby veya basketbol takımı kaptanıdır,diğerleri de okul takımında oynar.Yakışıklılıkları ölçüsünde genelde salaklardır,karı kız peşinde koşarlar.Genelde hatunla ormanın içinde sevişirken öldürülürler.
Bu grup gençler genelde zengindir.Bazı filmlerde bu genç akıllıdır ve filmin sonunda sağ kalır.
Kızlar:
Genç,güzel,genelde yarım akıllı,genel verici kızlardır.Kampa topuklu ayakkabı falan götürürler.Bunlar çeşitli zamanlarda ve mekanlarda öldürülürler.
Akıllılar:
Bunlar her kampta bir veya iki tanedir.Genelde sağ kalırlar ve çift olurlar (biri kız biri erkek olursa tabii).Oğlan yakışıklı veya en azından hoşçadır,kız da eh güzeldir işte.Bir şekilde yırtarlar.
Katil:
Şimdii..Katil dışardan biri olabilir ama dağın başında kurban beklemez genelde.Ya o yakınlarda oturan kaçık bir ihtiyardır (genç de olabilir ama kaçıktır),ya gruptan birine kin duyan ve fırsat kollayan biridir ya da bizzat gruptan biridir!
Ara sıra o gözlüklü inek katil çıkabilir.Bunun nedeni yıllarca ezilmesinin hırsı veya aşık olduğu kızın "hahayt sana mı kaldım ezik?Gel Michael partiye gidelim" veya "ahaha kız Jennifer duydun mu,benim kendisiyle çıkabileceğimi sanmış" şeklindeki red cümleleri olabilir.
Cinayet Aleti:
Bıçak olabileceği gibi ormanda kamp yapılmasından mütevellit balta gibi aletler de kullanılabilir.Zaman zaman boyun kırma veya elle ya da suda boğma da görülebilir.Kafaya taş gibi sivri bir cisimle vurmak da kullanılabilecek yöntemler arasındadır.Bunun dışındaki yöntemler genelde kullanılmaz.
Cinayet yeri:
İlk cinayet genelde kamptan ayrılan bir salağın öldürülmesiyle olur.Bu salağın cesedi kampın dışında kalır ve sevişmekten vakit bulan arkadaşlarının "hava karardı bu yok ortalarda,hay Allah,dur iki dakika sevişmeyelim de şunu bulalım" şeklinde düşünmesiyle bulunur.
Fekat zaman zaman kampın orta yerinde (genelde ateşin başında yalnız otururken) veya çadırın içinde de öldürülebilir.
Bu cinayetler sırasıda kampa egemen olan iki düşünce vardır:
Birincisi,aman psikopat katil gelmesin,hep beraber olalım,ayrılmayalım düşüncesidir.
İkincisi ise grup arkadaşlarından birinin katil olması korkusu ve arkadaşlardan şüphelenme durumudur.
Bu kamplarda "hepimizi öldürecek,sağ çıkamayacağız,nerden geldim bu lanet kampa" diye histeri krizi geçirek bir kız vardır.
Korku filmi klişeleri yazı dizimizde sıradaki yazımız canavarlı korku filmleri olacaktır.
Bu neymiş? Korku Filmi Klişeleri
Ay evet bugün benim doğumgünüm...Fotoğraftaki de benim,evet :)
Doğumgünlerimi severim ben.Normal bir insanın doğumgününü sevdiğinden daha fazla severim,nedendir bilmem.İşin aslına bakacak olursak benim hatırladığım bir gün bile değil ki..
Yaşamayı,hayatı seviyorum;sanırım doğumgünümü ondan seviyorum ben.Yani doğmuşum,dünyaya yumuk yumuk gözlerimi açmışım,burnum boksör burnu gibiymiş annem öyle der yamukmuş,simsiyah saçlarım varmış (sonra açılmış kahverengi olmuş.Şimdi de kızıl.Ama doğal! :P )..
Doğumum biraz da zor olmuş benim.Kordonum boynuma dolanmış,başka aksilikler de olmuş.Apar topar sezaryene almışlar annemi,onu kesip (çok canice oldu be) beni çıkartmışlar,sonra onunla ilgili aksilikler olmuş,onunla uğraşmışlar;babam bu arada doğumhanenin kapısında kafayı yemiş,kesin birine bir şey oldu söylemiyorlar diye...
Sonra annemle kan grubumuz uyuşmadığı için bir hafta hastanede yatıp iğne olmuşuz,kevgire çevirmişler el kadar sabiyi (beni beniiii).
Öyle işte yani..Biraz maceralı bir başlangıç olmuş hayata...Çocukluğumu az çok bilirsiniz eski yazılarımdan,bugün de buralardayım işte.Üniversite 3. sınıf öğrencisi olarak yoluma devam ediyorum.
Gelelim doğumgünü kutlamama.
Haftaiçine denk geldiği zaman,haftasonu kutlarım ben (çoğu insanın yaptığı gibi!).
Bu haftasonu da evde buluştuk kutlaştık (ne demekse),akabinde tepiştik gülüştük.
Önce Puck ve Selin geldi,sonra diğer arkadaşlar...İlk başta pasta kesildi,börek çörek yendi ve alkol alımı başladı :)
Arkasından Berk'in hediyesi olan twister çıktı piyasaya,twister oynadık yarım saat-45 dk kadar :) Koca kazıklar,sevgi yumakları olduk twisterda.Kol bacak karıştı birbirine.
Sooonraaa tabu oynadık :D
Şu tabu ne zevkli oyundur yahu!Hele güzel bir grupla (ki çok şükür tabu grubumuz oturdu artık iyice,her seferinde pek eğleniyoruz) acayip keyifli saatler geçirtiyor :)
Bitti miii,bitmediii!Tabudan sonra Selin'le karaoke yaptık :D Yetmedi,müzik çaldık dans ettik;o da kesmedi,koyduk cdyi göbek attık :D
Soonraaa sessiz sinema oynamaya başladık!Yeri geldi çok kolay anlattık yeri geldi kıvrandık ama keyifli zaman geçirdik.
Sonra gelenlerin bir kısmı gitti;biz 4 kız+annem=5 hatun pijama partisi yaptık :))
Çok keyifli,çok eğlenceli bir doğumgünüydü.Herkeşlere tekrar teşekkür ediyorum efem :)
Not:Ben de google analytics kervanına katıldım.Henüz yeni olduğu için çok anahtar kelimem yok ama olduğu kadarı da yeter :)
Blogum en çok Fatih Ürek aramalarıyla bulunmuş :D Ne kadar dikkat çeken bir insanmış;Fatih Ürek kimdir,Fatih Urek kimdir ve hatta Fatih Yürek kimdir diye aramışlar.
Gizem Usta diye arayanlar var,kendilerine teşekkür ederim..Beni siz yarattınız :)
İskoç bisküvisi ve fırında antrikotlu yemek tarifleri arayan arkadaşlar var.
Kiraz karides deyip beni bulan sanırım hayal kırıklığına uğramıştır :)
Hah...İşte anlamıı bir türlü çözemediğim sözcük öbeği:
"miniş günlük kaç para"
Bu ne demek ya?Günlük kaç para diye sorunca aklıma kötü şeyler geliyor gelmesine,miniş deyice daha da kötüleşiyor bu aklıma gelenler ama değildir öyle ya...Öyleyse bile niye benim blogum Tanrımm?Ben nasıl bulaştım bu işlere? :))
"to this moment to my dreams ne demek? "
İngilizce sözlük gibi blogum var :)
Arkadaşım bak canım..
This,bu demek.
Moment;dakika,an manasında
My,benim..
Dreams de rüyalar.
Bağlantıları sen kur,ben nerde geçtiğini bilmeden ne diyeyim ki güzel kardeşim? :D
(Tercüme hizmetleri için telefon numaramız:0900 356 (uupps yanlış numarayı veriyordum az kalsın!) )
Türk mutfandan görüntüle diyen mümtaz kişilik,görüntüledin mi bari?
"v.c andrews rain filmi türkçe"
Rain'in filmi mi varmış??
Dur bakayım ben buna,varsa izlerim valla,süper olur.Sağol canım.
Ama o filmi olan Çatı'ydı be güzelim.
Dün Arog'u izledik.Malum;Arif,Logar tarafından yontma taş devrine gönderiliyor zaman makinasıyla.
Şimdi de Kanal D'de Asterix var.
İkisi bir şekilde birleşti kafamda.Zaman makinam olsa hangi çağa giderdim diye düşündüm (evet,böyle lüzumsuz şeyler düşünürüm bazen).
İlk olarak Ramses döneminin Mısır'ına gitmek isterdim,saraya.
Mısır'ın tarihiyle de mitolojisiyle de küçüklüğümden beri ilgiliyim.Ramses'i de,nedendir bilinmez,çok severim.Kahire Müzesi'ni gezerken mumyasını da gördüm,tanışmış kadar oldum :)
Sonra yine Antik Mısır'a ama bu sefer Kleopatra dönemine gitmek isterdim.
Antik Roma'ya,Sezar dönemine gitmek isterdim,hatta Sezar'la tanışmak isterdim.Her ne kadar diktatör olsa da,tarihin o dönemine ait sevdiğim bir karakter.
Sonra birden çağ atlıyorum.Bu sefer Ortaçağ'da,Avrupa'dayım.
Ortaçağ Avrupası,en büyük ilgi alanlarımdan biri...Asilzadelerin ve halkın yaşamı,ülkelerin yönetimi ve ilişkileri,kraliyetler,dönemin kıyafetleri...İnanılmaz ilgimi çekiyor...
O yüzden Ortaçağ'da bir Avrupa sarayında olmak isterdim..
Sonra Schönbrunn veya Hofburg'ta,üstümde kocaman etekli,dar korseli görkemli bir elbise,elimde eldivenler;kocaman balo salonunda herkesle beraber vals yapmak isterdim...
Daha çok var böyle ziyaret etmek,bulunmak istediğim zamanlar...Şu anda hepsi aklıma gelmiyor :)
Şimdi çocukluğuma iniyoruz.
Daha önce söylediğim gibi Bodrumluyum,Bodrum'da büyüdüm.
Kurban bayramı süresince devamlı kavurma yapılır bizimkilerde.Sabah bile sofraya kavurma konur,yiyen olursa diye-ki yenilir.Ayıp olmasın diye alırdım birkaç lokma ama o lokmalar ağzımda büyürdü.Sanki diri diri yiyormuşum gibi gelirdi,ne bileyim,birkaç gün önce yolda giderken meeee meee derken gördüğüm hayvanları yiyordum,daha kesileli anca birkaç saat olmuşken.
Sonra babamlar da kabul etti benim kurban bayramında taze et yiyemediğimi..O zamandır (yaklaşık 10-11 yıldır) kurban bayramlarında benim için marketten ayrı alınır et veya kıyma.Ben zaten taze,dinlenmemiş etin tadını ayırabildiğim ve bizimkilere güvendiğim için sormasam da,onlar ben rahat edeyim diye yemeği yapmadan önce ambalajı gösterirler.
Yok yani,normalde son derece etobur,günde 3 öğün et yeme potansiyeline sahip olan,sakatat dışında etin her türlüsünü her şekilde yiyen,ve hatta az pişmiş et seven ben,kurban bayramında taze et yiyemiyorum!
Normalde hiç vejetaryen değilimdir,yakınından bile geçmem.Bir ay sebze yemeyeyim,"aa ben sebze yemiyorum" demem,aramam,özlemem.Çoğunu da sevmem zaten.Yahu misss gibi bonfile dururken karnıbaharı napayım ben?
Kurban Bayramının ibadet kısmının tartışmaya açık olmamasını bir yere kadar anlarım-dindir neticede.Hani inanmam ama inanana saygı duyarım.İbadet etmek için hayvan kesmek istiyorlarsa buyursunlar.O hayvanlar zaten kesilecek,yani ben hemen hiçbir üreticinin "Buna kıyamaam,kuzum beniim.Satmayalım bunu Düriye,büyütelim,bizim koyunumuz olsun" veya "beey,pek sevimli kerata.Hadi bunu kesme de koçumuz olsun" dediğini/diyeceğini sanmam.O koyun kesilecekse,kurban bayramında kesilip masaya kavurma olarak da gelir,tesislerde kesilip biftek olarak da.
Benim kızdığım şey,"aman yapayım da bitsin" zihniyeti.Yahu insanlar,din bu kadar göstermelik yaşanmaz ki!Sırf konu komşu birbirini dürte dürte "Murtaza bak Mükerrem Beyler koç kesiyorlar,aman da bu krize paraları var" desinler diye,veya ne bileyim misafirliğe gidince "Şükûfe Hanım biz bu sene koyun kesiyoruz,ee,siz kesiyor musunuz kurban?" demek için kurban kesilmez ki!
Bu zihniyetle kurban kesenden ne hayır beklersin!Hayvanı can çekiştire çekiştire öldüreni mi istersin,kurban yerine kendini kesen kasapçıkları mı?Sokak ortasında yere yatırıp kesenleri de verebiliriz size.Artık bir bayram klasiği olarak adlandırılacak olan İstanbul'un kan akan dereleri de mevcut.
Benim ailem benim gözümün önünde hiç hayvan kesmedi...Üstelik biz senede bir kere kurban kesilen bir yerde oturmuyorduk,kümesimiz vardı;kümesimizde tavuklarımız ve horozlarımız..Onlar bir kere bile kesilmedi,sofraya konan tavuklar bizim kümesimizden değildi.
Bizim köpeklerimiz kıymetliydi,hepsine mezar kazıldı,hepsi gömüldü.
Bizim tavşanlarımız ve hatta kuşlarımız da gömüldü.
Tolstoy'un dediği gibi...
"Hayvan öldürmeden,insan öldürmeye sadece bir adım vardır; dolayısıyla hayvana işkence etmekle, insana işkence etmek arası da sadece bir adımdır."
Ay ay çok sevindirik oldum ahali :))
Annem son birkaç haftadır evi döküp yerleştirme modunda.El atmadığı hiçbir yer kalmadığı gibi,beni de aynısı odamda yapmak için teşvik! ediyor.Bu teşvik!lerine artık direnemiyorum ve teslim olup,odamı "düzen" ve "toplu olma" denilen 2 düşmanın ellerine bırakacağım!Neymiş,kitaplığımın üstündeki tavana kadar çıkan kutuları yerleştirseymişim,gardrobumun yanında 2005ten beri ellemediğim kutularda ne varmış bilmiyormuşum...Yatağımın üstündeki kıyafetleri dayanamayıp kendisi topladı :D
Hayır,düzensizlik de bir düzendir,düsturunu kabul ettiremedim ki!
Neyse,konu bu değildi :)
Bu evi döküp yerleştirmelerin birinde -yanılmıyorsam yatağının altındaki bazayı boşaltmıştı- ilkokul önlüğümü bulmuş.
Bizim önlükler ekoseli jile olarak tabir edilen önlüklerdendi."Ver bakayım" dedim aldım elinden.Giydim!Amanin!Üniversite 3. sınıf öğrencisi olan ben,ilkokul 5. sınıf önlüğümün içine girdim!Düğmeleri bile kapandı!!
Ay bi' mutlu oldum bi' mutlu oldum ki sormayın!
Tabii boyumun artık 1,72 olduğunu göz önüne alırsak,önlüğün boyunun nerelere çıktığını tahmin edebiliriz:)
Ama yine de ilkokul önlüğüme bu koca kazık halimle sığabilmem beni mutlu ettii :)
Puck mimlemiş,beni mutlu eden şeyleri yazacağım..Hazır mıyız? :)
-Köpeklerim.
2 tane danam var benim...Onlar en büyük mutluluk kaynaklarım diyebilirim...Evdeki şebeklikleri,sevgileri,dostlukları...
Ayrıca,bu yazdığım saçma gelebilir size ama hayvan sahipleri beni anlayacaktır...Ufaklığımızın kalça problemi var ve operasyon geçirdi.Operasyon öncesinde 15 dakikalık yürüyüş yüzünden bile ağrısı olurdu...Şimdi hemen hemen normal bir köpek gibi davranabilmesi beni o kadar mutlu ediyor ki!Onun top peşinde koşturması inanın çok mutluluk verici.
-Hediyeler...Hediye vermeyi severim,karşımdakinin mutluluğunu görmek mutlu eder beni..Hediye almayı da severim ama önemli olan,tabii ki,maddi boyutu değil."Geçiyordum,aklıma sen geldin aldım" diyerek getirilmiş bir buzdolabı süsü,ne bileyim,"bak ne buldum" diye alınmış bir kupa...Nedensiz hediyeler daha mutlu eder beni,belirli günler dışında,öylesine,içten gelerek alınmış bir şey...Alınması da şart değil,"bu fotoğrafı senin için çektim" diyerek gönderilmiş bir fotoğraf bile çok güzel bir hediyedir :)
-Dışarda yağmur yağarken,camın önünde bir koltuğa gömülmek;üstüme battaniye almak,elimde sıcak çikolatam,kucağımda kitabımı okumak...
Veya yağmur altında yürümek,kulağımda kulaklıklarla...Bazen şemsiyeyle,bazen şemsiyesiz.
Hatta ayağımda çizme varken su birikintilerindeki suları ayağımla sıçratmak.
-Arkadaşlarımla olmak...Bazen hep beraber eğlenmek,bazen sadece oturmak.
-Mutfağa girmek...Uğraşılar sonucunda ortaya lezzetli bir şey çıkarmak..Tarife bağlı kalmadan,kendi uydurduğum yemeklerin beğenilmesi...
-Şiir yazmak...Yazdığım şiirlerin güzel bulunması,bir şeyler yaratmak.(Bir ara eklerim şiirlerimi buraya)
-Spor yapmak :) Pek öyle sportif bir bünye değilimdir!Spor anlayışım genelde tvden izlemekten ileri gitmez ama sevdiğim belli başlı sporlar vardır.
Misal,6 yaşımdan beri at biniyorum.
Bir ara yüzme alanında lisans alacaktım.
Buz pateni yapmıştım bir süre.
İşte bunları yapmak mutlu eder.
-Sezon finaliden sonra aylarca beklediğim dizilerin yeniden başlaması :) Bu bile beni mutlu eder.Meselaaa,One Tree Hill cuma günü başlıyor :))
-Bir şeyler organize etmekten mutlu olurum.Basit bir buluşma veya piknik...Hem organizasyonu yapmak,hem katılanların mutlu olduğunu görmek mutlu eder.
-Diğer hayvanlarla ilgilenmek mutlu eder.Yolda görüp sevdiğim bir köpeğin bana yılışması mutlu eder,kendi kendilerine oynayan kedileri izleyip kahkaha atabilirim..
-Su savaşı yapmak :)
Bu şişeler aracılığıyla olabileceği gibi,yazlıkta kuzenlerimle veya Bodrum'da Puck'la yaptığımız gibi hortumlarla da olabilir.
Şimdilik aklıma gelenler bunlar.
Ben de Cadı'yı mimliyorum :)
Cadıcım mimlemiş beni.
En yakınımdaki kitabın 56. sayfasındaki 5. cümleyi yazacağım :)
En yakınımdaki kitap V.C.Andrews'un Gökkuşağı kitabı.(Çok severim V.C.Andrews'u)
Hemen yazıyorum cümleyi:
"Haydi" dedi Chase pantolonunu,gömleğini ve ayakkabısını çıkartıp.
(Fesatlık yapmayın :) Göle yüzmeye gidiyorlar.)
Ben deee...Hmm..
Böcek'i ve Puck'ı mimliyorum.
(Puckım hayatım,senin mutluluk mimini hala yazıyorum.Bundan sonra onu yazacağım söz :) )
Rüyalar Gerçek Olsa...
Eveeet,bugünkü konumuz rüyalar-rüyalarım...
Benim rüyalarım meşhurdur,çünkü komiklerdir..Hele ünlüleri gördüğüm rüyalarım :)
Şimdi efsane olanları anlatacağım,siz de gülün :)
Not:Acaba rüya anlatımından blog kapatılır mı? :P
-Teoman
Hani şu kimin karısı olmak isterdim konulu yazımda bahsettiğim Teoman..
Kendisini rüyalarımda birçok kez görmüşlüğüm vardır...Kimi zaman masumane bir şekilde konuştuk,bazen de... hatta bir keresinde çocuğumuz oldu..(Ay burda utanma smileysi de yok ki)
1)Karşı apartmanda oturuyordu,aramızda duygusal bir şeyler yaşanmış ama bitmişti,lakin kızımız vardı,Ada.Daha sonra barıştık ve mutlu bir aile olduk.
2)Doğumgünüm...Doğumgünüm için bara gitmişiz birkaç arkadaşla.Bir bakıyorum,iki-üç masa ilerde Teoman var.Ana diyorum,gidiyorum "ya ben seni çok severim" falan diyorum.Şöyle bir süzüyor beni ki üstümde mismini etek,çizme falan var...Gel dans edelim diyor.İkiletir miyim yahu?!Bırak rüyayı,şimdi salona girse dans ederim.Neyse...Dans ederken bizim masaya bakıyor,"sevgilin orda mı" diyor.Sevgilim yok diyorum (kralını tanımam satarım :D Ki hakikaten sevgilim yok).Hmm diyor,eğiliyor öpüyor.Anaam..Puck'ın mutluluk mim'ine bunu da yazam ben :))
3)Okul çıkışı beni almaya gelmişti canım benim :)) Yorulmuş oralara kadar,kıyamaaam :D
-James Marsters (Spike)
Gerek yok anlatmaya...Sadece rüyanın ortasında,eve yeni alınan koltukları getiren adamların odamın kapısını çaat diye açmasından mütevellit "basıldıkk" diye uyandığımı yazayım yeter :))
-Prens William
Ayy kuzuum...
Olay şöyle gelişti.
İngiltere Prensi William,beni ailemden istemeye geldi...Onun ailesi (Charles yoktu..pöh) benimkilerle konuşurken,biz de gayet romantik biçimde göl kenarında (bizim evin kenarında bi' de göl varmış!) yürüyüş yapıyorduk.
Teey tey..beni kimler istedi de ben vermedim,aman,varmadım ayol.
-Beckham
Yok bu valla masumdu...Havaalanında kahve içtik sadece.Victoria cadısı da yoktu.Hıh
-Ricky Martin
İşte rüyalarımda ne aradığını çözemediğim şahıs!
Hayır hayranı falan olsam eyvallah da,adamın 3-5 şarkısını biliyorsam biliyorum;onlar da işte un dos tres bilmemne Maria (bir de İspanyolca biliyorum/öğreniyorum.Rezilim),Livin' la vida loca falan...Ne işin var senin benim rüyamda Rickycim Martincim?Sen git Teo gelsin.
Hayır bir şey de olmadı yani..Alışveriş merkezinde gezdik beraber o kadar.
Daha var ama aklıma gelmiyor yaa..Üff :))
Kocamıııın :D
Bu iğğrenç espriden sonra muhtemel koca adaylarımı yazıyorum.Bu adaylardan bana ulaşmak isteyenler ikametgah,savcılıktan temiz kağıdı,sağlık raporu,3 vesikalık fotoğraf ve bir mayolu boy fotoğrafı ile başvuru yapabilir.
Başvurulardan sonra iki aşamalı sözlü mülakat ve yetenek sınavı (sanat veya spor alanında) yapılacaktır.
TEOMAN
Ayh evet ya.Valla.Şarkıcı Teoman iyi olurdu.Onun için evraklara gerek yok,gelsin yeter...Ne olursan ol yine bana gel adamım.
Kendisini çok severim.Bilumum içki,sigara,karı-kız durumuna itinayla bahane bulurum.Köpek sevgisini takdir ederim (ki köpeğiyle tanışmışlığım vardır.Kendisiyle tanışmak da kısmet olur inşallaahh).12 kez konserine gitmişimdir.
JAMES MARSTERS
Vampirim ol ısır beni anam!
Kendisini en iyi Buffy'deki Spike rolüyle tanırız/tanırsınız/tanırlar..Platin sarısı saçları,çökük avurtlarıyla vampirleri sevdiren kişiliktir.Aramızda yaş farkı vardır,mühim değildir.Zat-ı alilerinin de köpeği vardır.
Ek olarak Ghost of the Robot grubunun üyesi olarak müzik yapmıştır.
EVGENİ PLUSHENKO
Plushenko Rus bir buz patencisidir.Kendisi benim seneler önce izlediğim ve hayran olduğum,bana buz patenini sevdiren kişidir.Duydum ki evlenmiş!Ey Plushenko,sözüm sana.O Rus hatunları seni mutlu edemez koçum,gel halis muhlis Türk kızı bul!
Ayrıca Plushenko "yakışıklı değil ama karizmatik" tiplemesine uygundur.
(Not:Aynı zamanda bu sene Dima Bilan Eurovision'da şarkı söylerken arkada minik bir pistte paten kaymıştır.
Ayrıca Sex Bomb performansını bulur bulmaz ekleyeceğim.)
ZACHARY QUINT
Namı diğer Sylar...Abi bir adam bu kadar hoş olur mu yahuu?Kötü mötü,beni ilgilendirmez,ben Zachary'yi istiyorum arkadaşım!
JAMES LAFFERTY
One Tree Hill'in Nathan'ı...Çok şiriin,kuzum beniiim :)
DAĞHAN KÜLEGEÇ
Kavak Yelleri'nin yamuk ağızlısı :) Dövmeli kollarını özellikle takdir ediyorum :)
ADAM LEVINE
Maroon 5'ın solisti :)
Az buçuk kıl kuyruk olabilir tamam,ama sonuçta sevdiğim bir adamdır.Bul beni Adam :))
Adam,adamım...
~Ara değerlendirme~
Şuraya kadar listeye bir baktım da,Plushenko hariç hepsi "kötü çocuk" :)
Valla ara değerlendirme dedim de şu an aklıma başka gelen yok :)Tam 7 kişi olmuş.7 kocalı Hürmüz oldum ben yani :)
Aaa..
Eric Bana
Bana bana bana!Tamamı bana!
Truva'nın Hector'u,Boleyn Kızı'nın Henry'si...Yağuşuklu delüğuanlı...Uşş terledim ha!
Severim ben müzikalleri..İzlerken hep hayal ederim,şu rolde olsaydım diye,bak sesim olsa bunu söylerdim diye...
Sesim yok benim,daha doğrusu ben henüz keşfedilmeyen bir yetenek olduğumu düşünmek istiyorum;ne bileyim,böyle nevi şahsına münhasır bir sesim olduğuna inanmak istiyorum.Hadi tamam,ben şarkı söylerken insanlar kaçmasın yeter!
Hoş,mevcut bu durum bile benim Bodrum'da karaoke barda gecelerce şarkı söylememe engel olamadı!Ve dahi alkış bile aldım.Hadi çılgın seyircilerimi bir kenara bırakalım,benim sesimi pek beğenmeyen (pöh) DJimiz bile "oldu valla" dedi birkaç kere.Mühim adam oldum ben...(Seyirci alkışları sesime mi yoksa giydiğim etekçiklere mi geliyor emin değilim.Karıştırma Gizem)
Müzikal tadında hayat sanırım yemeye doyulmaz bir şey olurdu.Düşünsene,bakkala gidiyorsun,"bir kola Mükerrem Abi" diyorsun,"hay hay ciğerim" diyor (hiç Mükerrem Abim olmadı benim,hiçkmsenin de ciğeri olmadım,yazık bana);o sırada bakkaldakiler dönüyor,yüzlerinde bir sırıtma.Şarkıya başlıyorlar,ben bir anda dansa başlıyorum,hep beraber sevgi yumakları,sevgi pıtırcıkları oluyoruz,seviyoruz seviliyoruz,sonra bir anda duruyoruz,müzik duruyor;ben elimde kola poşeti dönüyorum.
Böyle "hayat sevince güzel,sevince tatlı günler" kıvamında,"bir kuşu kelebeği,otu boku sevin yeter" tadında (evet biliyorum sözlerinin öyle olmadığını)...
Bunun iki parlak örneğini hatırlıyorum,biri Buffy'nin bir bölümündeydi,diğeri Scrubs'ın.İkisi de çok keyifliydi.(Kendime not:Bulabildiğin görüntüleri youtubedan bul ekle!)
Hayat tadında müzikal de güzeldir kanımca.
Ama kimi hayatı olduğu önemli tabii :)
En sevdiğim müzikal,tabii ki,Grease'tir..John Travolta-Olivia Newton John'tur;Sandy'dir Danny'dir;You're The One That I Want'tır,Summer Nights'tır...
Sonra Rent gelir herhalde...Ona Grease kadar bağlı değilim,aslında hiçbir müzikale Grease kadar bğlı değilim ama Rent de güzeldir.Özellikle Seasons of Love ve Take Me or Leave Me.
Lüküs Hayat elbette.
Let The Sun Shine demezsek olmaz...
Demem odur ki,müzikal güzeldir.
Sesiniz olmasa bile doya doya şarkı söylemek güzeldir.Elalem ne derse desin,hadi hadi diyin ve şarkınızı söyleyin!
Karaoke barlar keyiflidir :D
Salıya kadar sınavım yok,ben de kendimi mutfağa attım.Öncesinde internette dünya muftaklarından yemek tariflerine bakmıştım,3 tanesini uygulamaya karar verdim:
İskandinav Usulü Sebze Çorbası
Kappeletti (İtalya)
İskoç Bisküvisi
Ve kendi uydurmam bir tavuk yemeği
Tarifleri vereyim:
İskandinav Usulü Aromatik Sebze Çorbası
4 porsiyon
200'er gram havuç, patates, karnabahar, yeşil fasulye,
1 bağ turp,
125 gram ıspanak,
100 gram dondurulmuş bezelye,
2 baş soğan,
75 g tereyağı,
yarım litre etsuyu (komprime),
2 yumurta sarısı,
100 ml krema,
1 tatlı kaşığı nişasta,
dereotu ve maydanoz.
Havuçları, patatesleri soyun, karnabaharı, fasulyeleri, turpları ve ıspanağı ayıklayarak yıkayın. Havuç ve patatesleri küp halinde doğrayın, karnabaharı küçük parçalar halinde koparın, fasulyeleri 3 cm uzun parçalara kesin, turpları dilimleyin, ıspanağı doğrayın. Bezelyeleri çözülmeye bırakın.
Soğanları küp küp doğrayın ve kızgın tereyağında 2 dakika kızartın. Havuç, patates, karnabahar, fasulye ilave edin, 2 dakika daha pişirin. Et suyunu koyun ve çorbayı kısık ateşte 8 dakika pişirin. Kalan sebzeleri atın ve tekrar 5 dakika pişirin. Yumurta sarılarını krema ve nişasta ile karıştırın ve çorbaya katın (çorba artık kaynamamalı).
Kıyılmış yeşillikle garnitür yapın.
Kappeletti
(Minik Börekler)
Malzeme (4 düzine kappeletti için).
Hamuru:
300 gr. un,
1 çay kaşığı tuz,
3 yumurta,
Harcı:
60 gr. gravyer veya kaşar,
100 gr. beyaz tavuk eti (haşlanmış veya rosto),
60 gr. beyaz peynir,
1 yumurta + 1 yumurtanın sarısı,
tuz,
karabiber,
1/2 çay kaşığı limon kabuğu rendesi,
3 lt. tavuk suyu.
Hamuru hazırlamak için unu tuzla karıştırıp bir tezgaha eleyerek ortasını havuz biçiminde açın. Ortadaki boşluğa yumurtaları kırıp homojen ve esnek bir hamur elde edilinceye, kadar kuvvetli olarak yoğurun. Elde ettiğiniz hamuru bir merdaneyle yaklaşık 1 mm. kalınlığında, tezgaha açın. Bir hamur kesici ile 6 cm. çapında yuvarlaklar kesin.
Harcı hazırlamak için tavuk etiyle gravyer veya kaşer peynirini iyice kıyın. Orta boy bir kapta kıyılmış tavuk eti, gravyer veya kaşer peyniri, beyaz peynir bütün yumurta ile yumurta sarısı, tuZjbiber ve limon kabuğu rendesini hafifçe yoğurarak karıştırın.
Harcı, birer fındık büyüklüğünde, kesilmiş hamurların ortasına koyup hamurları yarım ay biçiminde çıkmaması için hamurun kenarım tırnakla bastırın. Her kappelettiyi. işaret parmağınızın ucu çevresinde döndürerek yarım ayin iki ucunu birleştirecek biçimde şekil verin. Kappe-lettilerin birleşme noktalarının açılmaması için, bastırın.
Büyük bir tencerede tavuk suyunu, harlı ateşte kaynatın. Tavuk suyu kaynaymca, ateşi hafifçe kısıp sürekli kaynama noktasında tutun. Kappelettileri azar azar her defasında 10 dakika haşlayarak pişirin. Pişmiş olanları bir kevgirle tencereden alıp ısıtılmış bir tabağa aktarın. Kappelettiyi sıcak olarak servis edin.
Not: Tatar böreğine benzeyen bu yemeği dilediğiniz baharatla tadlandıracağınız yoğurt veya domates sosu ile servis edebilirsiniz. Kappelettileri haşlarken tencereye bir kerede çok fazla miktarda atmayın. Her kappeletti pişme suyunun içinde bir diğerine yapışmadan bulunabilmelidir.
Not:Hamuru gerçekten ince açmak gerekiyor yoksa pişirdikten sonra tavuk tadından ziyade hamur tadı geliyor ağza.Eğer büyük hamuru çok ince açamıyorsanız kestikten sonra kestiğiniz parçayı inceltebilirsiniz ama o zaman da büyük oluyor.
Sos olark domatesli sos yapacaktım,evde domates kalmamış o yüzden salçayı tavuk suyuyla iyice sulandırdım.
Bu yarım ay şeklinde kapanmış hali.
İSKOÇ BİSKÜVİSİ
Kullanılacak malzeme:
450 gram un,
150 gram toz sekeri,
250 gram tereyağı,
2 yumurta,
1 paket vanilya tozu,
1 çay kaşığı tuz.
Yapımı: Fırın tepsisini yağa ve una bu-layıp bir kenara bırakmalı. Kalan tereyağını küçük parçalara bölüp bir büyük kâseye koymalı. Bunun üstüne toz şekerini dökmeli. Telle bir süre şekerli tereyağını işlemeli. Sonra buna teker teker yumurta sarılarını katıp bunları yedirerek köpürtmeli.
Karışım iyice çırpıldıktan sonra tahta bir kaşıkla çabuk çabuk karıştırırken vanilyalı ve tuzlu unu azar azar katıp yedirmeli. Karışım koyu bir hamur durumuna gelince merdaneyle bunu bir - iki milimetre kalınlığındaki bir yaprak haline gelinceye kadar açmalı. Sonra türlü biçimlerdeki kalıplarla bu hamurdan bisküvitler çıkarıp aralıklı olarak fırın tepsisine dizmeli. Yumurtalardan birinin akını iyice çırptıktan sonra bir fırçayla bisküvitlerin üstüne sürmeli ve tepsiyi 180 dereceye göre kızdırılmış fırına koymalı. Bisküvitleri 45 dakika fırında tuttuktan sonra çıkarmalı ve soğumaya bırakmalı. Bisküvitler soğuyunca bunları fırın tepsisinden alıp servis tabağına yerleştirmeli ve yanında çay veya süt olduğu halde servis
yapmalı
Not:Ben kendi yaratıcılığımı kullanıp bisküvilerin üstüne çikolata sosu döktüm.
Kendi uydurmam olan tavuk
Gayet normal bir yemek :)
Göğüs etlerini sıvı yağ içinde baharatlarla marine edip kızartmak şeklinde :)
Bu neymiş? Mutfak
Ayna'nın böyle bir şarkısı vardı değil mi,"dereden tepeden gel,kıyıdan köşeden gel,yatağını yorganını çeyizini bohçanı,yüreğini kap da gel..."
Neyse konu bu değil...Birkaç konu hakkında yazıciim bugün.
Bu aralar vizelerle uğraşıyorum...Siyasal İletişim,Pazarlama İletişimi ve Marka Yönetimi'ne girdim,Web Tasarımı,Mesleki İngilizce ve İç Staj kaldı.O yüzden çok vakit ayıramıyorum bu ara internete.
Berk geçen gün Heroes'un 3. sezonunun ilk 8 bölümünü,Gossip Girl'in 1. sezonunu,Big Bang Theory'nin 2 sezonunu ve IT Crowd diye bir dizinin 2 sezonunu getirdi sağolsun.
Şimdi,elimin altında Heroes var ve ben izlemeden durabileceğim?İnanıyor musunuz?
Pazartesi ve salı günkü sınavlarımın saat 3te olmasına güvenerek pazar ve pazartesi geceleri saat 2ye kadar dizi izledim.
Arada Gossip Girl'ü bitirdim.
Şimdi sınavlarım hafifledi,Big Bang Theory'yi bitirip IT Crowd'a bağlayacağım.
Ghost Whisperer'ın yeni sezonu başladı CNBC-e'de bu arada :)
Yakın zamanda One Tree Hill'in de başlaması dileğiyle,ne diyeyim :)
Sınava gitmek için evden çıktım.
Vapur iskelesindeyim,akbil bastım,girdim vapura oturdum.Karşıma çocuğun biri oturdu (benden 4-5 yaş büyüktür).E otursun yani vapur tabii,napacak başka?Kulaklıklarım kulağımda müzik dinliyorum,sonra çıkarttım kulaklıkları kitabımı okumaya başladım.Belgarath the Sorcerrer'ı okuyorum ve dalmış gitmişim,kopmuşum ortamdan.Vapur yanaştı,kalktım,kalktı.İndim,altgeçide gidiyorum,tramvaya bineceğim.O da yanımda yöremde yürüyor.Vapurun yarısı tramvaya bindiği için normal geldi bana.Hayır üstümde abartılı veya dekolteli bi' şey olsa pireleneceğim ama üstümde bildiğin kot,bildiğin kahverengi bluz,bildiğin siyah mont var.Yüzümde her zamanki gibi bir gram makyaj yok,ayağımda da spor ayakkabılar.Feci normal bir kıyafet yani,tek dekoltem kotumun dizlerindeki yırtıklar.
Her neyse...alt geçitte gidiyorum,o da önümde.Fındıkzade istikametine gitti,ben unuttum tabii onu,hatırlamam için bir sebep yok ki..Ben kendi tramvayıma gidiyorum,tam merdivenlerden çıkıyorum,biri omzumu dürtüyor.Dönüp bakıyorum,O..Bir şeyler söylüyor,duymuyorum,kulaklığı çıkartıyorum.
"Merhaba" diyor.
"merhaba?" diyorum sesimde şaşkınlık tınısıyla.
"Nasılsın?" diyor.
"İyiyim" diyorum demesine ama kaşımın biri kalktı havaya,"sen de kimsin?" dercesine,hissediyorum!
"Ben seni" diyor,babasının oğluyum ya anasını satayım,senli benli olduk hemen."vapurdan beri takip ediyorum." diyor.Ana!Öbür kaşım da kalkıyor havaya,"ne diyorsun hemşerim" manasında geliyor ama anlamıyor.
"Tanışabilir miyiz?" diyor.
"Sanmıyorum." diyorum,"acelem var gitmem lazım" diyorum biraz telaşlı.Telaşlıyım tabii,hem tedirgin oldum hem okula yetişmem lazım.
Bir şey diyecek oluyor,dinlemiyorum,depar atıp tramvaya atlıyorum...Gözünü sevdiğimin kapıları dat dat dat diye kapanıyor ve O orada kalıyor.
Be adam,sen kalkıp "takip ettim" dersen ben ne diyeceğim,"aa iyi yapmışsın aferin.Bu alemde bir Sherlock Holmes bir sensin" mi diyeyim?Yuhunuz.
Geçen hafta sahaflardan 2 tane kitap aldım...İkisi de Patricia Cornwell kitabı.Biri "Kanıt",diğeri "Morg Çıkmazı".İkisi de cinayet romanı.Kanıt'ı bitirdim,güzel bir tarzı var.Zaten daha önce adını hatırlayamadığım bir kitabını okumuştum Patricia Cornwell'in,o yüzden direkt dikkatimi çekti sahafta.
Bugün okuldan çıktım,otobüse yürüyorum.Bizim okulun sokaklarında hep tezgahlar var,kolye-küpe tezgahları,kırtasiye,pil-kulaklık satanlar ve kitap tezgahları...Öyle çok dikkat etmiyordum ama bir anda tezgahta Philippa Gregory adını gördüm,zınk durdum.Direkt gittim baktım,evet,yeni kitabı basılmış:Bakire'nin Aşığı.
Kendisi Boleyn Kızı ve Kraliçe'nin Soytarısı'nın yazarı.Boleyn Kızı'nın filmini izledim-ki eminim kitabı daha güzeldir-,Kraliçe'nin Soytarısı'nı birkaç kez okudum..Zaten İngiliz tarihiyle ilgilenmeyi seviyorum,VIII.Henry ve eşleri,Kanlı Mary ve I.Elizabeth de ilgimi çeken konular;e yazarın tarzı da çok güzel...Hemen atladım aldım tabii..Başlayacağım okumaya.
Hani dedim ya sahaftan iki kitap aldım diye..Bugün Kanıt'ı okurken içinden bir tane resim düştü..Eski bir resim,bir masada 2 adam 1 kadın var.Fotoğraftaki ortam loş fakat insanların yüzlerindeki gülümsemeler seçilebiliyor...Kimbilir ne zaman çekildi,nasıl bir gündü,neler yaşandı o gün...Kendimi çok tuhaf hissettim...Seneler önce birileri fotoğraf çekiyor,o fotoğrafı bir kitabın içne koyuyor ve unutuyor,gidip sahafa bırakıyor...Ve tesadüfen ben alıyorum o kitabı..Bir şekilde yollarımızı kesişiyor.Yani şimdi "amaan takıldığın şeye bak" diyebilirsiniz ama ben tuhaf hissettim kendimi,hayatlarına dikiz atmışım gibi geldi..Şimdi kimbilir nerede ne yapıyorlar...
Bir de Havaş bileti çıktı,10 Ağustos 1999 tarihli.. 1.250.000miş o zamanlar...
Böyle yani..Bayağı uzun oldu sanırım :)
Biraz önce bir test yaptım.
Görsel DNAmı oluşturmak istiyorum diye bir test.
Bir soru soruyor,altında bir sürü resim.Cevaben hangisi sana uyuyorsa onu seçiyorsun.Misal "yatak odan hangisi olurdu" sorusunun altında bir sürü farklı yatak odası.
Neyse.
Sonuçları paylaşma istedim (çünkü iyi çıktı :D ).
Okuyun beni tanıyın efem :)
Ruh Hali
Rahat
Zevk seçimin değerlerine bağlı olduğunu gösteriyor. Aile her zaman önceliklidir ve onlarla vakit geçirmeye asla doyamazsın.
Biraz romantiksin ve eskileri hatırlamayı seviyorsun. Seni sakinleştiren manzaralardan hoşlanıyorsun.
Müzik senin için, hatıralar, sevdiğin parçalara eşlik etmek demek.Eğlenceli, uyumlu ve oldukça konuşkansın.(Konuşkan mı?Susmam ki ben :D )Sanata bakış açın çok geniş. Hayatın her anında rastlanabilir olduğunu düşünüyorsun. Maceracısın ve kendini ifade etmeye önem veriyorsun(Ben ben ben ben)
Eğlence
Heyecan Peşinde
Senin için tatilde ilk sırayı alan şey eğlence. Arkadaşlarınla ve ailenle her türlü aktiviteye katılıp, görülecek her şeyi ve her yeri görmek. Gündelik hayattta fırsat bulamadıkların ve dahası.
Tutkularının sana yön vermesini seviyorsun.Muhtemelen yalnız vakit geçirmekten zevk alıyorsun, içgüdülerin ve merakın seni bütün dünyayı keşfetmeye zorluyor.
Tam bir doyumsuz!! Flört etmeye olan açlığın asla durulmaz. Aşk ve seks iştahın oldukça yüksek.(Öhm burayı unutun.)
Seni rahatsız eden şey nedir ? Etrafındaki herşeyin temiz ,düzenli olmasını ve güzel kokmasını istersin. Çok fazla şey istemiyorsun, öyle değil mi?
Alışkanlıklar
Keyif Düşkünü
Asla yeteri kadar dinlenemiyorsun.Ya çok meşgulsun ,ya miskin, hatta belkide biraz tembel? Her ihtimalde de uyuklamak en iyi arkadaşın bazen de en kötü düşmanın..
Evinde, kabul edelim ki, tarz ve stil listenin başlarında yer almıyor, başka şeylerle o kadar meşgulsün ki. Hayata ve çevrene karşı rahat bir yaklaşımın var..
İçmeye gelince hiçbir şey dostlarınla beraber olduğun bir akşama değişilmez.Bir kaç birayla rahatlamak,omuzlarını gevşetip koyu bir sohbete dalmak.(İçelim güzelleşelim anamm :D )Günün yorgunluğu unutuldu bile.mükemmel!
Aşk
Evcimen
Güçlü bir dostluk herhangi bir ilişkinin temelidir. Tüm sevdiklerinin bir arada olabileceği bir yaşam hayal ediyorsun.
Senin için özgürlük... Herşeyi satın alabilecek kadar çok para! Hayata karşı fazlasıyla gerçekçisin.
---->İsteyenler için link burada.
Yok boy olarak değil :D
Yaşıtlarımdan falan hep uzundum ben.Bu yüzdendir ki hiç fotoğraf çekimlerinde ön sırada olamadım,boy sırasında geçtiğimizde hep sonlardaydım,boya göre oturma planı yapıldığında arkalarda olurdum."Gizem sağa kay","Gizem sola çekil","Gizem başını eğ" çağrıları en sonunda "eeeh ama" diye isyan etmemle son bulurdu..
Küçükken rahat büyüdüm ben ya..Kırsal kesimde büyümenin tüm rahatlığı vardı hayatımda-kırsal kesim dediğim yer Bodrum efem...Bodrumluyuz da evvelallah.Baba sülalem kuşaklarca Bodrumlu,ben de 7 yaşıma kadar orda büyüdüm.O zamanlar böyle miydi,beheey..Trafik lambası yoktu yahu.Bütün yollar çift yönlüydü.Evlerin çoğu yoktu...En yakın arkadaşımın evlerinin önü,o top oynadığımız,koşturduğumuz yer şimdi ana caddelerden biri oldu..
Hep böyle hayvancıl bir çocuktum,büyüdüm,hala hayvancılım..İlk köpeğimiz ben 2 yaşındayken gelmişti,dayımın Kıbrıs'tan getirdiği kaniş-terrier kırması Cincan...Akabinde hep köpeklerimiz oldu,bir kümeste tavuklarımız horozlarımız ve ördeklerimiz,evin içinde kuşlarımız,tavşanlarımız,balıklarımız ve dahi guinea pigimiz-Hint domuzumuz!
Orda burda kuzu severek büyüdüm ben.Bahçede salyangoz beslemeye kalktım...Tavuklarımızın yumurtalarına yılan dadandı,güvercinlerimize gelincik.Ayağımın altından arı soktu,gözümün kenarını kedi yardı..İnatla hayvancıldım!İnatla hayvancılım!
Dizlerim hep yara olurdu..Doğru düzgün hatırladığım ilk evimiz ikiz dubleksti,müstakildi.Kocaman bahçesi vardı.Yan komşumuzun oğluyla aynı okuldaydık.Çağsan...Dilini burnuna değdirebilen,bu muhteşem meziyetini yerli yersiz herkese gösteren enterasan bir çocuktu..Az koşturmadık bahçede,az düşmedik evin etrafını çevreleyen betonda.Az kanamadı dizlerimiz...Ama canımız yanmazdı öyle aman aman,hep düşerdik biz,nolcaktı ki..Tırmandığımız ağaçlardan da düştük,atlamaya çalıştığımız duvarlardan da.
"Bunu görürsen ellemeden bizi çağır olur mu?"
5-6 yaşında bir çocuğa bu ne için söylenebilir?Görüp de çağıracağı şey ne olabilir?
Akrep.
Yılan görmedim sanırım,sadece yılan delikleri olurdu arada bahçede,uzak dururduk o kadar.Ama akrep evin içinde bile olurdu.Ayakkkabıları silkeleyerek giyerdik,keza havluları da silkelerdik..Bir gün evde temizlk varken ben koltuğun arkasında evcilik oynuyordum (koltuğun arkasında ne işin var,hayret bi' şeysin kendim!).Bir baktım duvarda bir şey!Anneme gittim sakince,anlattım durumu,geldi öldürdü.Bu kadar!
Pikniklerimiz olurdu bizim..Hemen her arabanın bagajında sabit piknik seti olurdu.Küçük mangal,plastik kap kacak.Havaların güzel olduğu haftasonları (ki Bodrum'da bu nisan gibi başlar,ekim gibi biterdi) pikniğe giderdik 3-4 aile..Babalar mangal yakar,anneler yemekleri ve yer sofrasını hazırlar,köpekler etrafta koşar,biz yaramazlık peşinde olurduk!Ormana dalıp kozalak toplardık,ip atlar top oynardık...
Annemler ayrıldıktan 1 sene sonra İstanbul'a taşındık annemle.
Hayat değişti,artık kırsal hayattan şehir hayatına geçmiştik.Buranın da keyfini çıkartmayı öğrendim..Şehir hayatını yazmama gerek yok sanırım :)
Eee...Ben bunu yazmayacaktım ki..Ben küçükken yaptığım salaklıkları yazacaktım..Pöff..
-Babamın bir arkadaşını T-Rex'e benzetirdim.Cüsse itibarıyla değil efem,yüz anlamında.
-Ayın yüzeyindeki karartıları tek benim görebildiğimi zannederdim.
Aaa aklıma salaklıklarım gelmiyor yahu :D
Anneme sorayım bari.
Tatil uzmanı da oldum ya,gam yemem artık :P
Yok efem uzmanlık ne haddimize.Sadece gecenin bu saatinde aklıma bir şey gelmemesinden mütevellit bu konuda yazayım dedim :))
1)Tarih
Evet tarih tabii..Ocakta Bodrum'a gitmek ne kadar keyifsizse,ağustosta Uludağ'a gitmek de o denli keyifsizdir.
İki seçenek var...Ya tarihe göre yer seçmek,ya yere göre tarih...Misal giymek istediğiniz yer Antalya ise tarihi yaza ayarlamanız gerekir.Ama eğer tatiliniz sonbahara denk geliyorsa belki Kartalkaya daha iyi bir seçenek olur.Duruma bağlı.
Ayrıca eğer gidilecek yer yurtdışı ise seçilen tarihlerde ülkenin ilkimine göz atmak isteyebilirsiniz.Mısır'a gittiğimizde aylardan kasımdı ve ben havuzda yüzüyordum.Ve fekat gündüzleri şort-tişört ikilisiyle gezdiğim Mısır'da sabahın 6sında (evet o saatte kalkıp geziyorduk!) boğazlı kazak oluyordu üstümde.Çöl iklimi işte.
Ve de tarih-popülasyon ilişkisini düşünmek lazım.Misal bayram tatilinde hemen bütün popüler tatil mekanları kalabalık olur.
2)Yer
Eh yazmaya gerek bile yok :) tatile giderken yer düşünülmeden olmaz.
Yine de "annee annee anneee annee...Anne baak,baksanaaa" nidaları eşliğinde tatil yapmak istemiyorsanız ona göre bir yer seçmeniz iyi olacaktır.
3)Valiz ve içindekiler
Bayanlar dikkat!
Eğer siz de 1 haftalık tatile 3 valizle çıkanlardansanız tatilinizin az biraz zor olması ihtimal dahilinde.
İlk neden tabii ki eşinizin/sevgilinizin/ailenizin ve dahi arkadaşınızın dırdırıdır!Hele ki beyler,duruma göre a)dalga geçerler b)söylenirler.Ben minimum kıyafet-minimum eşyacıyımdır.
İkincisi kısa tatilde bir de valiz boşaltma-yerleştirme uğraşısıdır,vakit kaybıdır.Ben naçizane (eğer çok uzun bir tatil değilse) valizden çıkartıp giyinmeyi tercih ederim.tatil sonunda valiz alt-üst olmuştur,alttakiler kırışmıştır,valizde aradığımı bulmak için deşmem gerekir lakin artık sorun değildir.Tatil bitiminde valize yerleştirirken zaten tıkıştırma metodunu kullanırım.
Üçüncüsü "ne giyeyim" telaşıdır.Ne kadar fazla kıyafet o kadar fazla kombinasyon,dolayısıyla uğraştırır.Tüm gardrobunuzu taşımayın.Birbirine uyumlu kıyafetler alın,aynı pantolonu 2 kazak 3 tişörtle giyin,tek bluz iki farklı eteğe uygun olsun.Tatildesiniz allasen,baloda değil!
Buna karşın ihtiyacınız olan şeyi yanınıza almadığınızı veya az aldığınızı fark etmek hafif çapta sinir krizine yol açabilir.Benim önerim her şeyi valize yerleştirmeden önce valizin yanına yığmanızdır,böylece valize koymadan önce ve koyarken bir eleme yapabilirsiniz.Ayrıca günler öncesinden bir liste oluşturmanız minik şeyleri unutmamanıza yardımcıdır.Örneğin telefon şarjınızı son dakika koyarsınız muhtemelen,listeye yazın unutmayın.
4)Kiminle gideceksiniz?
Bu tatilinizde yapacaklarınızı aşağı yukarı belirleyeceği için önemlidir.
Örneğin ailenizle gittiğiniz bir yerde muhtemelen gece hayatınız otel diskosundan ileri gitmeyecektir,daha iyi bir ihtimalde ailece gece hayatınız olur.Yok aileniz tatil mekanında serbest gece hayatına izin veriyorsanız şanslı azınlıksınız,sayılmazsınız.
Eş/sevgili durumuna yorum yok.
Arkadaş...Arkadaş önemlidir.Siz müze gezmek isterken güneşlenmek isteyen bir arkadaşla tatile giderseniz ya o bronzlaşamaz ya siz gezemezsiniz.Sarhoş olan bir arkadaşa göz kulak olmak da yorucu olabilir,sizin tatilinizin keyfini çıkartamamanıza yol açabilir.
Ben şahsen ay yoruldum yürüyemem,ben onu yemem,bunu içmem,burda yüzmem,orda oturmam,su soğuk diyen bir tatil arkadaşını istemem!Elbette hep benim istediklerim olsun gibi bir diktatörlük eğiliminde değilim ama ortak bir payda olmalı...Ben müze istiyorsam o gün müzeyi gezmeliyiz,ertesi gün ben onun isteğine uyup plajda oturmalıyım...
5)Tatil planı
An be an değil elbette.Kültür gezisi dışında öyle tatil sevmem.
Sabah 10.00 kalk
10.30 kahvaltı
11.00 deniz
11.15 deniz kıyısında çay
11.20 güneşlenmeye başlama
11.40 denize girme
şeklinde giden bir tatil programı işkencedir!
Ama tamamen plansız gidilmesi de yapılacakların yapılamamasına neden olabilir.
Eğer gideceğiniz yerde yapmak istedikleriniz varsa bunları az çok hangi gün yapacağınızı planlayın ki aksama olsa bile 1 gün-2 gün olsun,tamamen aksamasın.Ayrıca araştırın neler yapılabilir diye.
Misal Bodrum'dasınız tekne turu istiyorsunuz."Salı yapalım" deyin,yorgunsanız çarşambaya kalır.Yine Bodrum üstünden örnekleyeyim,araştırın nereler gezilebilir diye.Mesela gidin Kale'yi gezin.
Evet efem.Tatil faslımız burada bitiyor.Yağmurun yağdığı şu günlerde tatil muhabbeti yaparak özendirmeyeyim.
İlerde tatilin kötü yönleri ile ilgili başka bir yazı yazacağım.
Ayşegül beni mimlemiş!
Neyin nesidir bu mimlenmek,hayır mıdır şer midir diye sordum kendisine,açıkladı:
Efendim mimlenmek,yazdığın bir konu hakkında başkasının yazı yazmasıymış.Misal ben küresel kriz hakkında yazı yazdım (ne de anlarım ya!),mimledim,"Ayşegül sen yandın çık" dedim -yok bunu demiyordum yahu-,"Ayşegül mimledim senii" dedim .Bu kızcağız da küresel krizle ilgili yazı yazacak.Olay budur.Böyle bir aktivite.Mimlemek...
Ayşegül'ün beni mimlediği konu tuhaf alışkanlıklarmış,eksik olmasın.Döktürecek kirli çamaşırları.Hayır tuhaf alışkanlığım olsa neyse,gaaaaaaayet normal bir insanım,hiçbir tuhaf alışkanlığım falan yok,ne yazacağım.Neyse..
Annemi en delirten alışkanlığımdan bahsedeyim.Kendisine biz obsesyon da deriz.Bu aralar hafiflemekle beraber devam etmekte.O da şu:Alarm kurmak!Eğer sınavım veya mutlaka girmem gereken dersim varsa bir saat alarmı kurarım,ayrıca 4 tane hatırlatma (telefon değişti,artık birden fazla saat alarmı kurabiliyorum.Dolayısıyla 5 tane alarm kuruyorum.)Eğer kalkmamla evden çıkmam arasında yarım saat olacaksa alarmlar birer dakika arayla oluyor.Eğer bir saat olacaksa beş dakika arayla.İlk alarmla kalkıp diğerlerini iptal ediyorum.Eskiden saati anneme kontrol ettirirdim bir de,artık sınav harici onu yapmıyorum.
Sonra kapı kilitleme durumum vardır.Özellikle lisedeyken yarı yoldan dönüp sokak kapısını kilitleyip kilitlemediğime baktığım olmuştur,üstelik evde 2 tane köpek var!Artık sadece anahtarı çevirip kontrol ediyorum yatarken o kadar.
Başka neyim var bakayım..
Matematik yeteneksizliğini Ayşegülle paylaşıyorum,aynı şekilde yeteneksizimdir.
Bana göre normal ama bazı arkadaşlarıma tuhaf gelen özelliğim ise kitap okurken bir yandan müzik dinlemem.Niye tuhaf geliyor onlara sormak lazım.
Gazetelerin en arka sayfalarını çok severim.Oraya verilen reklamlar bende ters etki yaratır.Koymayın kardeşim en arka sayfaya reklam!
Benimle konuşulurken veya ben konuşurken bana bakılmasını tercih ederim.
MSNde "işim var","1 dk" veya "geleceğim" dedikten sonra ısrarla "hadi,"nerdesin","geldin mi" tarzı şeyler yazılmasını ve/veya titreşim gönderilmesini sevmem!İşim varsa zaten bu tip yazılara cevap vermem ki!
Sabahın köründe aramayın!Ya açmam,ya terslerim ya da söylediklerimi unuturum!Gerçekten mi aradınız rüya mı gördüm emin olamam,ne konuştuğumuzu hatırlamam..."Bunun için mi aradın?" demişliğim vardır,telefonu sessize de alabilirim.Muhtemeldir.Geceyarısı veya ne bileyim sabahın 4ünde arasanız bunlar olmaz ama 6dan sonra ararsanız yazdıklarım ihtimal dahilindedir.Önemli bir şey varsa arayın tabii ama "naber diye aradım" derseniz "hmpff" diye bir cevap alabilirsiniz.
Daha başka alışkanlıklarım illa ki vardır ama aklıma gelmiyor :)
Ben demiştim gaayet normalim diye.
Fatih Ürek Kimdir?
Hayır gerçekten kimdir?Yani şu tarihte doğmuştur,şurda büyümüştür,aha bunlar albümleri şeklinde kitabi kimliği değil..Kimdir?Sizce kimdir,bizce kimdir?
Köfte dudaklı,Fred Çakmaştaş'a benzeyen,ben kendimi bildim bileli var olan,şu alemde bir Fatih Ürek iki Kuşum Aydın (en son duyduğuma göre Hollanda'ya yerleşmiş bu arada) dediğim insandır.Aklımda kalan şarkısı var mıdır,vardır;nedir,"Hadi Hadi"dir çoğu insanın bana katılacağı üzre.Artı olarak "Sus" şarkısı da son derece buyurgan hatta saldırgan ama bir o kadar keyifli bir şarkı olarak kazınmıştır dimağıma.Unutamıyorum.Sevdim keratayı (kerata olarak adlandırılan şarkıdır,yanlış anlaşılma olmasın).
Bunun dışında yılan dansıdır Fatih Ürek.Transparan gömlektir,parıltılı pantolondur.Gülen surattır,mutlu yüz ifadesidir.Karşısındakine mutluluğunu bulaştıran insandır,benim için en azından.Onu ekranda hep keyifli görüyorum,hep gülüyor..Eğleniyor..O eğlencesini bana aktarmayı başarıyor.
Sevmeyenler için hep alay konusudur Fatih Ürek,üstünden espriler yapılan kişidir üstelik zaman zaman oldukça seviyesizdir bu espriler.Herkesin başkaları hakkında iyi veya kötü görüşü olması gayet doğal ancak bunun sınırını bilmek önemli tabii..
Her neyse..Gece gece Fatih Ürek üstüne yazı yazmak nerden aklıma esti bilmiyorum.Hayır yani kendisinin hayranı değilim,öyle aman Fatihim canım Ürekim durumum da yok.Sanırım şu anda Makina'yı (yazdım el alışkanlığıyla,sonra fark ettim;artık Makina yok,Disko Kralı var..(Kendime not:Bunun üstüne de yazı yaz) ) izliyorum ve Fatih Ürek konuk.Yine neşeli,yine gülüyor,yine keyifli.Yine çok kafa adam,kalkıyor koroyla "Daha Dün Annemizin" şarkısını söylüyor,gidiyor Pacman oynuyor..Yine ayak uyduruyor,yine eğleniyor eğlendiriyor.
Velhasıl..Keyifli insandır Fatih Ürek.
(Normalde dinlemeyeceğim bir şarkı olan,yine de devamlı dinlediğim bir şarkı olmayan Sus şarkısının sözleri de aşağıda:)
Yetti be bu ne
Bir kere de 'he' de
Kapa çenini de,
Sus! Sus! Sus!
Hep muhalefet,
bir (kere) de itaat et,
Yeter ilelebet
Sus, sus sus!
Üstüme fazla gelmee
Tabiatın kanunu
Ne söylesen doğru mu
Sabrımı taşırmadan sus,sus,sus
Tabiatın kanunu
Ne söylesen doğru mu
Sabrımı taşırmadan sus,sus,sus
Ah bu dil yarası, geçmiyor acısı
Allah'ın cezası susmak bilmiyor
Bu bir aşk belası, bitmiyor tasası
Aklımın contası (yannı- yanıyorr)
Lalalal lal la la
Ooof neydi benim günahım
Ooof kurtar beni Allah'ım
Ooof neydi benim günahım
Ooof kurtar beni Allah'ım
Üstüme fazla gelmee
Lalalal lal la la (sus sus)
Ah bu dil yarası, geçmiyor acısı
Allah'ın cezası susmak bilmiyor
Bu aşk belası, bitmiyor tasası
Aklımın contası (yannı- yanıyorr)
(kere: Ben "Bir kere itaat et" anlıyorum,internette "Bir de itaat et" olarak geçiyor.Bilemedim.)
Beyaz Showu izliyorum şu an.
Miss Turkey var programda.19 yaşında.
Tacı başında mini elbisesiyle oturuyor.Tacı büyük duruyor sanki,yüzüne veya boyuna değil,yaşına.
O tacı başına koyup "hadi" demişler,"çık bir arz-ı endam eyle".Daha 19 yaşında televizyonlarda fiziğinle boy göster.Hayatını fiziğin üstüne kur.
Tacı başına koymuşlar ve kızcağıza yaşının üstünde bir sorumluluk yüklemişler.Okuması,kendini yetiştirmesi gerekirken,o kocaman tacı koymuşlar başına,"git" demişler."Fiziğinle bir yere gel hayatta."
Fiziğine bir şey demiyorum,Allah için güzel kız.Elbette güzelliğinin farkında olacak,elbette kariyerini mankenlik-modellik üzerine kurmak isteyebilir.Ama bunu 19 yaşında yüklenmesi,bence ağır.O tacın altında ezilir...Eğer birazcık okuma merakı yoksa şu cumhuriyetin ilan edildiği tarihi bilmeyen dışı hoş içi boş mankenlerden olur çıkar...
Yaşıtları McDonalds'larda chicken burgerlerini,Pizza Hut'ta pizzalarını,Uludağ Kebapçısı'nda tereyağlı iskenderlerini yerlerken,evde televizyon seyrederken bir yandan Caramio atıştırırken,yazın Magnum duble çikolata alırken o belki de blumik veya anoreksik olacak.Bizim annelerimiz "yeter kızım çok yedin" derken onun annesi bir lokma daha alsın diye gözünün içine bakacak.
Veya unutulacak...19 yaşında başına takılan taçla gelen şöhret sönecek,çünkü daha güzel veya daha genç,ve hatta daha sansasyonel bir manken-adayı çıkacak.Hatta başında onunki gibi tacı bile olmayacak,şöhretini taç yapıp takacak "ablaları" gibi.Ve O,güzelliği sayesinde elde ettiği ünü kaybedecek,unutulacak,bu onu daha çok yaralayacak.
22 yaşında mezuniyet elbisesini giyip baloya gitmeyecek belki,diplomasını alıp anne babasına poz vermeyecek,cüppesinin eteğine basıp sendelemeyecek veya kepini havaya atmayacak.Gerek duymayacak,zaten hayatta incecik kalemle çizilmiş bir yolu olacak,okumaya ihtiyaç duymayacak.Çünkü o güzel.
19 yaşında öğrenecek güzelliğiyle önünde kapıların açılacağını,o tacı taşıyan başın içine bakılmayacağını.Ve eğer istekli değilse kendini yetiştirme gereği duymayacak.
Miss Turkey'yi tanımam bilmem,adını bile hatırlamıyorum.
Okuyor mu,bilmiyorum.
Okuyacak mı,onu da bilmiyorum.
Sadece 19 yaşında bir kızın ilerde karşılaşabileceklerinin düşüncesi ürpertti beni.Dilerim her şey gönlünce,olması gerektiği gibi olur.
(Mankenlik-modellik vb mesleklere hiçbir itirazım olmadığını belirtmek isterim.Sadece bu mesleklerin belli bir birikime sahip olunduktan sonra seçilmesi gerektiğini düşünüyorum.)
Bunların ikisi ayrı yemekler tabii :)
Önce yaptığım fırında antrikotun tarifini vereyim.
Antrikot (ben 4 parça yaptım)
Soğan (belli bir miktarı yok,göz kararı)
1,5 çay bardağı mısırözü yağı
Yarım limonun suyu
Baharat (ben kekik,nane ve defne koydum)
4-5 tane patates
Tuz
Yarım bardak su
Soğanları yarım ay şeklinde doğruyoruz.Bir kaba soğanları,yağı,limon suyunu ve baharatlarla beraber etleri koyuyoruz.20 dk-yarım saat kadar etleri marine ediyoruz ve etlerin her yerinin marine olduğuna emin oluyoruz.Not:Etler marine olurken dışarda kalıyor.
Bu sırada patatesleri soyup doğruyoruz.Daha sonra bir borcama patateslerin yarısını koyuyoruz,üstüne etleri diziyoruz.Ben marine ederken kullandığım soğanları etin üstüne koydum.Marine sosunun az bir kısmını kaşıkla etlerin üstünde gezdirdim.Patateslerin kalanını da etin ve soğanların üstüne koyduktan sonra marine sosunun birazını daha bu sefer patateslerin üstünde gezdirdim (defne yapraklarını koymadım) ve yarım bardak suyu ekledim (gözünüze fazla gelirse su miktarında oynama yapabilirsiniz.Ben genelde tariflerle göz kararı oynuyorum).
Patatesler yanmasın diye üstünü folyoyla kapattım,kapatmasam yanar mıydı bilmiyorum :)
Daha sonra önceden 200 derecede ısıtılmış fırında 1,5 saat pişirdim.
Not:Bu tarif normalde internette fırın poşetinde ve daha farklı olarak veriliyor.Ötekileri de okuyup hoşunuza gideni yapmanızı tavsiye ederim.
Not2:Marine sosunu fazla eklemek,etin suyunu biraz yağlı yapabilir.
Not3:Yanına pilav yaparsanız (ki ben yaptım) pilavın suyuna marine suyunun çok azını koyarsanız pilavda fark edilmeyen ama etle yendiğinde tat bütünlüğü sağlayan bir tat oluyor.
Evde mantar yoktu koyamadım,daha sonra mantar da ekleyerek denemeyi düşünüyorum.
Ispanak püreli köfte
Kolay bir yemek.
Gerekenler,
Köfte (onun tarifini de yazmıyorum)
Ispanak (ıspanağın ne kadar çektiğini düşünürseniz miktarı ona göre ayarlayın.Benim yazdığım malzemeler yaklaşık 1 kg için)
1 kaşık tereyağ
1 kaşık un
Süt
Önce ıspanağı az suyla iyice haşlayın.Daha sonra haşlanmış ıspanağı küçük küçük doğrayın.Tencerede tereyağ ve unu eritip karıştırın,üstüne sütle ıspanağı ekleyin,sütü ne kadar ekleyeceğiniz göz kararı.Ben haşlama suyunun çok azını da ekledim püreye.
Püre bu kadar :)
Servis ederken önce püreyi üstüne köfteyi koyarsanız hoş bir tat oluyor.Aksi takdirde ıspanak püresi patates püresi gibi yenecek bir şey değil-ben yemem şahsen.Ama et yemekleriyle (sadece köfte değil diğer etlerle de) güzel gidiyor.
Bu neymiş? Mutfak
Yoktum bir süredir.Aslında vardım da yazmadım.
Neler oldu bu arada bakalım...
Selinlerin klinik açıldı.Lex'le ziyarete gittik.
Cumartesi günü Selin'le beraber Leyna'yı alıp sahile indik.Saatlerce yürüdük,Leyna denize girdi,döndük ve yorulduk!
Pazar günü Selin-Dona (dalmaçyalı),annem-ben-Lex,Aslı-Tarçın (golden) adaya gittik.Lex bütün gün serbestti,top oynadı,Tarçın'la koşturdu,frizbi oynadı,denize girdi...Dona'yı basket sahasında serbest bıraktık,koştu oynadı (top+frizbi)...Yorucu bir gündü-yine.
Cumartesi (yani dün) Lex'i alıp Selinlerin kliniğe gittik yine :) Müdavimi olduk :P
Dün Lex'in dışkısında kan vardı.Yediği oyuncak parçaları bağırsaklarına zarar vermiş.
Başkaca bir şey pek olmadı.
Hah unutuyordum..Dayım gözlerini lazerle çizdirdi.Artık gözlük kullanmayacak.Geçmiş olsun dayıı :)
Hillary Duff'ın söylediği bir şarkı.
Raise Your Voice filminde söylemişti.
"Terri Fletcher (Hilarry Duff) küçük bir kasabada bir gün şarkıcı olma düşüyle yaşayan genç ve güzel bir kızdır. Erkek kardeşini bir araba kazasında kaybeder ve bir yol ayrımına gelir. Ya ailesiyle birlikte bu küçük kasabada kalacaktır ya da yaz tatilini Los Angeles’ta bir sanat okuluna katılarak geçirecektir.
Düşlerinin peşinden gitmeye karar verir ve önünde açılan bu yepyeni dünyaya doğru cesaretle bir adım atar."
Bu tür film sevenlere tavsiye ediir,güzel bir film.
Şimdi sözleri:
Found myself today
Oh I found myself and ran away
Something pulled me back
The voice of reason I forgot I had
All I know is you're not here to say
What you always used to say
But it's written in the sky tonight
So I won't give up
No I won't break down
Sooner than it seems life turns around
And I will be strong
Even if it all goes wrong
When I'm standing in the dark I'll still believe
Someone's watching over me
Seen that ray of light
And it's shining on my destiny
Shining all the time
And I wont be afraid
To follow everywhere it's taking me
All I know is yesterday is gone
And right now I belong
To this moment to my dreams
So I won't give up
No I won't break down
Sooner than it seems life turns around
And I will be strong
Even if it all goes wrong
When I'm standing in the dark I'll still believe
Someone's watching over me
It doesn't matter what people say
And it doesn't matter how long it takes
Believe in yourself and you'll fly high
And it only matters how true you are
Be true to yourself and follow your heart
So I won't give up
No I won't break down
Sooner than it seems life turns around
And I will be strong
Even if it all goes wrong
When I'm standing in the dark I'll still believe
That I won't give up
No I won't break down
Sooner than it seems life turns around
And I will be strong
Even when it all goes wrong
When I'm standing in the dark I'll still believe
That someone's watching over
Someone's watching over
Someone's watching over me
Someone's watching over me
Nakaratını çeviriyorum:
Pes etmeyeceğim
Hayır yıkılmayacağım
Göründüğünden daha çabuk hayat döner (altüst olur)
Ve güçlü olacağım
Her şey yanlış gitse bile
Karanlıkta dururken bile inanacağım
Biri beni izliyor
Okuduğum bir kitapta (Belgarath the Sorcerer/David Eddings) hoşuma giden bir yer oldu,alıntılamak istiyorum:
"Regilious fanatics are so unimaginative.There's no rational explanation for their beliefs,so they're free to speak without benefit or logic,untroubled by petty concerns such as truth or even plausibility."
Günlük selam.
Derin mevzulardan bahsedeceğiz bugün.
Konumuz kültür asilimasyonu.Geçen gün annemle film izliyorduk (27 Dresses-Benimle Evlenir Misin?Romantik komedi,güzeldi).Filmde figüran diyebileceğim bir rolde oynayan kız tanıdık geldi.Kimdi bu derken buldum,bilmemne filminde esas kızın çatlak ev arkadaşı.Sonra kendime şaşırdım,nasıl hatırladım bu detayı diye.O gece konu dizilerden açıldı (Cnbc-e dizileri),kendimi dizilerdeki karakterlerim hemen hepsinin ve oyuncuların çoğunun adlarını sayarken-sayabilirken buldum!
e2yi duymuşsunuzdur.CNBC-e'nin kanalı,talkshow ve dizilerin tekrarlarını-birkaç yeni diziyi yayınlıyor.Onu izlerken programlara baktım,Martha Stewart,Rachel Ray,Ellen DeGeneres,Jon Stewart,Conan O'Brien...Amerikan showlarını yayınlıyor tamamen ve işin daha ilginci,özellikle Ellen DeGeneres'te,etrafımdakiler gülmezken ben o esprilere gülüyorum!
CNBC-e'deki dizilerin (sanırım sadece Coupling hariç)hepsi Amerikan dizisi...Ve benim için şu an New York veya Miami ya da Las Vegas komşu kapısı,eminim o şehirlerin görüntülerini,misal,Sinop görüntülerinden daha çok görmüşümdür!Kütahya'nın plakasını bilmezken ABD eyaletlerinin-şehirlerinin kısaltmalarını biliyorum...
Amerikan yapımlarının bombardımanı altındayız ve ben halimden çok memnunum!Çünkü benim izlemeye değer bulduğum Türk dizisi sayılı,3 tane...Elveda Rumeli (annemin göçmen kökeninden dolayı annem alıştırdı),Avrupa Yakası ve Kavak Yelleri (ki o da Dawson's Creek'ten esinlenerek yapılan bir dizi!)...Ağalı paşalı,efendime söyleyeyim silahlı adamlarla dolu,halka bir şey dayatmaya çalışan,yapmacık dizileri sevmiyorum!
Yok bunların hepsi Amerika'nın oyunu klişesine girmeyeceğim.Ben sadece neden ben ve benim gibi insanlar hemen hemen sadece Amerikan dizileri izliyoruz konusunu düşündüm...
Türk dizilerinde ben samimiyet hissetmiyorum.En basit örneği nedir,cinsellik yok!Yani aman o onunla yatsın,bu bununla sabahlasın,şu lezbiyen olsun gibi bir isteğim/beklentim yok tabii ama bizim dizilerimizin tamamen yoksaydığı da bir gerçek!Çok mutlu bir çift hiç mi öpüşmez?Örnek anne baba hiç mi evde yalnız kalmak istemez?Bu bana samimi gelmiyor.Bütün o aşkım hayatım cicim muhabbetine,fettan kadınlara,modern Nuri Alço'lara,kötü niyetlere rağmen eskaza bir-iki dizide öpüşme sahnesi varsa vardır.Ki onlar da zaten olay olmuştur,"bilmemkimin sevgilisi öpüşmesine ne diyooor?" başlıklı magazin programlarının haftalık,hatta aylık konusu çıkmıştır,"siz olsanız ne derdiniz?" sorulu anketler yayındadır vs.Kazara bir sevişme sahnesi olacaksa (ki olmaz olamaz) öpüşme veya fingirdeşmeyle başlar,görüntü bulanıklaşır ve başka sahneye geçer,veya o günün sabahına uyanırız hep beraber...Bu tip görüntüler genelde ya ilişkinin ciddiyetini belirtmek için kullanılır ya da dizide bir kadının hamileliğini kullanacakları için.
Diziler toplumun kültürel değerlerinde sapmalara neden olurmuş,efendim yozlaştırırmış.Evet,buna katılmamak mümkün değil fakat ben bir dizide sevişme sahnesi olsa ertesi gün ülke kızlarının topluca faaliyete girişeceğini sanmam!Kaldı ki bunun bin beteri her gün televolelerde,magazinlerde.Üstelik gerçek insanların gerçek hayatında yaptığı şeyler.Ünlü manken sevgilisini aldattı mıı,azz sonra!Seksi şarkıcı yeni sevgilisinden ayrıldıktan sonra eski sevgiliyse yakalandı,flaş flaş!Güzel manken arkadaşının ex aşkıyla mı beraber?!
Bir de insanlar bizim severek izlediğimiz Amerikan dizilerini eleştirirler...Çok fazla seks,çok fazla içki uyuşturucu varmış.Evet var.Kimin eli kimin cebinde belli değil,o onunla yatıyor bu bununla beraber.Ama bunlar bizim gerçek hayatımıza da giriyor ünlülerimizle!
Şu My Name Is Earl'ün Türk versiyonuyla ilgili konuşuyorduk geçen gün,diğer diziler çekilse nolur dedik.Örnek olarak One Tree Hill dedik...2 esas kız 1 esas oğlanımız,1 yan esas kız 1 yan esas oğlanımız var.Esas oğlanlar kardeş.2 esas kız birbirinin en yakın arkadaşı ve oğlanlardan biriyle ikisi de sırayla sevgili oluyor,üstelik daha birbirlerinin sevgilisiyken arada öpüşmeler oluyor ve bunlar lise öğrencisi!Yan esas kızımız,yan esas oğlumuzla evli ve esas kızların biri bu oğlanın eski sevgilisi,kızın yakın arkadaşı!Gördüğümüz gibi gayet girift bir ilişki ağı ki OC'yle kıyaslarsak masum kalır.
Şimdi biz bunu zaten görmüyor muyuz?Yani ünlü mankenlerimiz birbirinin eski sevgilisiyle çıkmıyor mu?Kalkıp bu diziyi eleştirmek bu gerçeği değiştirmiyor.
Veya benim de sıkça imzamda kullandığım sözün sahibi olan dizi Gossip Girl.Karakterler lise öğrencisi ama alkol gırla gidiyor.Peki bizim yerli dizilerimizde karakterlerimizin elinden viski şişesi düşüyor mu?
Yani aslında yazacak daha çok şey var aklımda ama hep aynı noktaya çıkıyor.
Genel olarak,CNBC-e ve e2'de Amerikan dizilerinin,talk showlarının yayınlanmasına ben mutluyum,severek izliyorum.Şu anda veya 3-5 senelik bir geçmişte ABDde yayınlanan dizilerin bir kısmının sıkı takipçisiyim,bir kısmını ismen ve konu olarak biliyorum,bir kısmını sadece ismen.
Bu kültür yozlaşmasıysa,evet ben yozlaşıyorum.Onu bunu vuran/vurduran adamları,toplumda bağlanılması istenen değerleri dikte ettiren diyalogları,yapay ilişkileri,örnek teşkil etsin diye yaratılan karakterleri sevmiyorum!Ben iyi ama hata yapan,yanlış örnek olan,içen,doğal görünen dizileri tercih ediyorum!Amerikan esprilerine gülüyorum,hele The Big Bang Theory (salı CNBC-e'de) izlerken kahkahalarla gülüyorum.OTH izlerken ağlıyorum,Las Vegas izlerken heyecanlanıyorum,Dexter izlerken katil oluyorum Heroes izlerken kahraman,Buffy izlerken vampirlerle buluşuyorum Without A Trace izlerken ipucu topluyorum,Ghost Whisperer'la ruhları anlıyorum,My Name is Earl'le karma felsefesini görüyorum.Ben halimden mutluyum!
Demin yemek yaptım,beğendim,tarif vereyim istedim.
Bilenler bilecektir,yemek yapmayı severim.Bazen tariflere bağlı yaparım ama bazen o an ne tatmak istiyorsam,uyumlu olacak şekilde tabii,koyar kafamdan bir tarif yaparım.
Aşağıdaki de bunlardan biri.Mutfağa girdim,ne yapayım dedim..Hmm şunu koyayım bunu böyle yapayım dedim,yaptım,yedim,beğendim.Yapanlar mutlaka vardır hatta belki adı da vardır lakin bilemiyorum.İşte tarifim:
Malzemeler:
Tavuk göğsü (kaç kişilik istiyorsanız o kadar)
Mantar
Domates
Kaşar
Kekik,nane ve istediğiniz baharatlar
Yağ
Bu kadar...Önce yağı koyup mantarı yağda kavurdum,üstüne blenderdan geçirdiğim domatesi ekleyip domates çiğliğini kaybedene kadar karıştırdım.Kekik ve naneyi de ekledim,istediğiniz baharat varsa ekleyebilirsiniz.Ben kekiği çok severim ve mümkün olan her yemeğe eklerim.
Daha sonra bir tavaya yağ koyup tavuğu kızarttım.Tavuk kızardıktan sonra hazırladığım domatesli mantarlı sosa koyup beraber karıştırdım ve iyice ısınmasını sağladım.Önceden rendelediğim kaşarı tavukların üstüne serptim ve erimesi için tavuklardan arta kalan yerdeki sosu kaşıkla kaşarın üstüne döktüm böylece karışmadan erimesini sağladım.
Sonra tabağa aldım ve yedim.
Afiyet olsun :)
Bu neymiş? Mutfak
Daha Yeni Kayıtlar Önceki Kayıtlar Ana Sayfa