Severim ben müzikalleri..İzlerken hep hayal ederim,şu rolde olsaydım diye,bak sesim olsa bunu söylerdim diye...
Sesim yok benim,daha doğrusu ben henüz keşfedilmeyen bir yetenek olduğumu düşünmek istiyorum;ne bileyim,böyle nevi şahsına münhasır bir sesim olduğuna inanmak istiyorum.Hadi tamam,ben şarkı söylerken insanlar kaçmasın yeter!
Hoş,mevcut bu durum bile benim Bodrum'da karaoke barda gecelerce şarkı söylememe engel olamadı!Ve dahi alkış bile aldım.Hadi çılgın seyircilerimi bir kenara bırakalım,benim sesimi pek beğenmeyen (pöh) DJimiz bile "oldu valla" dedi birkaç kere.Mühim adam oldum ben...(Seyirci alkışları sesime mi yoksa giydiğim etekçiklere mi geliyor emin değilim.Karıştırma Gizem)
Müzikal tadında hayat sanırım yemeye doyulmaz bir şey olurdu.Düşünsene,bakkala gidiyorsun,"bir kola Mükerrem Abi" diyorsun,"hay hay ciğerim" diyor (hiç Mükerrem Abim olmadı benim,hiçkmsenin de ciğeri olmadım,yazık bana);o sırada bakkaldakiler dönüyor,yüzlerinde bir sırıtma.Şarkıya başlıyorlar,ben bir anda dansa başlıyorum,hep beraber sevgi yumakları,sevgi pıtırcıkları oluyoruz,seviyoruz seviliyoruz,sonra bir anda duruyoruz,müzik duruyor;ben elimde kola poşeti dönüyorum.
Böyle "hayat sevince güzel,sevince tatlı günler" kıvamında,"bir kuşu kelebeği,otu boku sevin yeter" tadında (evet biliyorum sözlerinin öyle olmadığını)...
Bunun iki parlak örneğini hatırlıyorum,biri Buffy'nin bir bölümündeydi,diğeri Scrubs'ın.İkisi de çok keyifliydi.(Kendime not:Bulabildiğin görüntüleri youtubedan bul ekle!)
Hayat tadında müzikal de güzeldir kanımca.
Ama kimi hayatı olduğu önemli tabii :)
En sevdiğim müzikal,tabii ki,Grease'tir..John Travolta-Olivia Newton John'tur;Sandy'dir Danny'dir;You're The One That I Want'tır,Summer Nights'tır...
Sonra Rent gelir herhalde...Ona Grease kadar bağlı değilim,aslında hiçbir müzikale Grease kadar bğlı değilim ama Rent de güzeldir.Özellikle Seasons of Love ve Take Me or Leave Me.
Lüküs Hayat elbette.
Let The Sun Shine demezsek olmaz...
Demem odur ki,müzikal güzeldir.
Sesiniz olmasa bile doya doya şarkı söylemek güzeldir.Elalem ne derse desin,hadi hadi diyin ve şarkınızı söyleyin!
Karaoke barlar keyiflidir :D
Salıya kadar sınavım yok,ben de kendimi mutfağa attım.Öncesinde internette dünya muftaklarından yemek tariflerine bakmıştım,3 tanesini uygulamaya karar verdim:
İskandinav Usulü Sebze Çorbası
Kappeletti (İtalya)
İskoç Bisküvisi
Ve kendi uydurmam bir tavuk yemeği
Tarifleri vereyim:
İskandinav Usulü Aromatik Sebze Çorbası
4 porsiyon
200'er gram havuç, patates, karnabahar, yeşil fasulye,
1 bağ turp,
125 gram ıspanak,
100 gram dondurulmuş bezelye,
2 baş soğan,
75 g tereyağı,
yarım litre etsuyu (komprime),
2 yumurta sarısı,
100 ml krema,
1 tatlı kaşığı nişasta,
dereotu ve maydanoz.
Havuçları, patatesleri soyun, karnabaharı, fasulyeleri, turpları ve ıspanağı ayıklayarak yıkayın. Havuç ve patatesleri küp halinde doğrayın, karnabaharı küçük parçalar halinde koparın, fasulyeleri 3 cm uzun parçalara kesin, turpları dilimleyin, ıspanağı doğrayın. Bezelyeleri çözülmeye bırakın.
Soğanları küp küp doğrayın ve kızgın tereyağında 2 dakika kızartın. Havuç, patates, karnabahar, fasulye ilave edin, 2 dakika daha pişirin. Et suyunu koyun ve çorbayı kısık ateşte 8 dakika pişirin. Kalan sebzeleri atın ve tekrar 5 dakika pişirin. Yumurta sarılarını krema ve nişasta ile karıştırın ve çorbaya katın (çorba artık kaynamamalı).
Kıyılmış yeşillikle garnitür yapın.
Kappeletti
(Minik Börekler)
Malzeme (4 düzine kappeletti için).
Hamuru:
300 gr. un,
1 çay kaşığı tuz,
3 yumurta,
Harcı:
60 gr. gravyer veya kaşar,
100 gr. beyaz tavuk eti (haşlanmış veya rosto),
60 gr. beyaz peynir,
1 yumurta + 1 yumurtanın sarısı,
tuz,
karabiber,
1/2 çay kaşığı limon kabuğu rendesi,
3 lt. tavuk suyu.
Hamuru hazırlamak için unu tuzla karıştırıp bir tezgaha eleyerek ortasını havuz biçiminde açın. Ortadaki boşluğa yumurtaları kırıp homojen ve esnek bir hamur elde edilinceye, kadar kuvvetli olarak yoğurun. Elde ettiğiniz hamuru bir merdaneyle yaklaşık 1 mm. kalınlığında, tezgaha açın. Bir hamur kesici ile 6 cm. çapında yuvarlaklar kesin.
Harcı hazırlamak için tavuk etiyle gravyer veya kaşer peynirini iyice kıyın. Orta boy bir kapta kıyılmış tavuk eti, gravyer veya kaşer peyniri, beyaz peynir bütün yumurta ile yumurta sarısı, tuZjbiber ve limon kabuğu rendesini hafifçe yoğurarak karıştırın.
Harcı, birer fındık büyüklüğünde, kesilmiş hamurların ortasına koyup hamurları yarım ay biçiminde çıkmaması için hamurun kenarım tırnakla bastırın. Her kappelettiyi. işaret parmağınızın ucu çevresinde döndürerek yarım ayin iki ucunu birleştirecek biçimde şekil verin. Kappe-lettilerin birleşme noktalarının açılmaması için, bastırın.
Büyük bir tencerede tavuk suyunu, harlı ateşte kaynatın. Tavuk suyu kaynaymca, ateşi hafifçe kısıp sürekli kaynama noktasında tutun. Kappelettileri azar azar her defasında 10 dakika haşlayarak pişirin. Pişmiş olanları bir kevgirle tencereden alıp ısıtılmış bir tabağa aktarın. Kappelettiyi sıcak olarak servis edin.
Not: Tatar böreğine benzeyen bu yemeği dilediğiniz baharatla tadlandıracağınız yoğurt veya domates sosu ile servis edebilirsiniz. Kappelettileri haşlarken tencereye bir kerede çok fazla miktarda atmayın. Her kappeletti pişme suyunun içinde bir diğerine yapışmadan bulunabilmelidir.
Not:Hamuru gerçekten ince açmak gerekiyor yoksa pişirdikten sonra tavuk tadından ziyade hamur tadı geliyor ağza.Eğer büyük hamuru çok ince açamıyorsanız kestikten sonra kestiğiniz parçayı inceltebilirsiniz ama o zaman da büyük oluyor.
Sos olark domatesli sos yapacaktım,evde domates kalmamış o yüzden salçayı tavuk suyuyla iyice sulandırdım.
Bu yarım ay şeklinde kapanmış hali.
İSKOÇ BİSKÜVİSİ
Kullanılacak malzeme:
450 gram un,
150 gram toz sekeri,
250 gram tereyağı,
2 yumurta,
1 paket vanilya tozu,
1 çay kaşığı tuz.
Yapımı: Fırın tepsisini yağa ve una bu-layıp bir kenara bırakmalı. Kalan tereyağını küçük parçalara bölüp bir büyük kâseye koymalı. Bunun üstüne toz şekerini dökmeli. Telle bir süre şekerli tereyağını işlemeli. Sonra buna teker teker yumurta sarılarını katıp bunları yedirerek köpürtmeli.
Karışım iyice çırpıldıktan sonra tahta bir kaşıkla çabuk çabuk karıştırırken vanilyalı ve tuzlu unu azar azar katıp yedirmeli. Karışım koyu bir hamur durumuna gelince merdaneyle bunu bir - iki milimetre kalınlığındaki bir yaprak haline gelinceye kadar açmalı. Sonra türlü biçimlerdeki kalıplarla bu hamurdan bisküvitler çıkarıp aralıklı olarak fırın tepsisine dizmeli. Yumurtalardan birinin akını iyice çırptıktan sonra bir fırçayla bisküvitlerin üstüne sürmeli ve tepsiyi 180 dereceye göre kızdırılmış fırına koymalı. Bisküvitleri 45 dakika fırında tuttuktan sonra çıkarmalı ve soğumaya bırakmalı. Bisküvitler soğuyunca bunları fırın tepsisinden alıp servis tabağına yerleştirmeli ve yanında çay veya süt olduğu halde servis
yapmalı
Not:Ben kendi yaratıcılığımı kullanıp bisküvilerin üstüne çikolata sosu döktüm.
Kendi uydurmam olan tavuk
Gayet normal bir yemek :)
Göğüs etlerini sıvı yağ içinde baharatlarla marine edip kızartmak şeklinde :)
Bu neymiş? Mutfak
Ayna'nın böyle bir şarkısı vardı değil mi,"dereden tepeden gel,kıyıdan köşeden gel,yatağını yorganını çeyizini bohçanı,yüreğini kap da gel..."
Neyse konu bu değil...Birkaç konu hakkında yazıciim bugün.
Bu aralar vizelerle uğraşıyorum...Siyasal İletişim,Pazarlama İletişimi ve Marka Yönetimi'ne girdim,Web Tasarımı,Mesleki İngilizce ve İç Staj kaldı.O yüzden çok vakit ayıramıyorum bu ara internete.
Berk geçen gün Heroes'un 3. sezonunun ilk 8 bölümünü,Gossip Girl'in 1. sezonunu,Big Bang Theory'nin 2 sezonunu ve IT Crowd diye bir dizinin 2 sezonunu getirdi sağolsun.
Şimdi,elimin altında Heroes var ve ben izlemeden durabileceğim?İnanıyor musunuz?
Pazartesi ve salı günkü sınavlarımın saat 3te olmasına güvenerek pazar ve pazartesi geceleri saat 2ye kadar dizi izledim.
Arada Gossip Girl'ü bitirdim.
Şimdi sınavlarım hafifledi,Big Bang Theory'yi bitirip IT Crowd'a bağlayacağım.
Ghost Whisperer'ın yeni sezonu başladı CNBC-e'de bu arada :)
Yakın zamanda One Tree Hill'in de başlaması dileğiyle,ne diyeyim :)
Sınava gitmek için evden çıktım.
Vapur iskelesindeyim,akbil bastım,girdim vapura oturdum.Karşıma çocuğun biri oturdu (benden 4-5 yaş büyüktür).E otursun yani vapur tabii,napacak başka?Kulaklıklarım kulağımda müzik dinliyorum,sonra çıkarttım kulaklıkları kitabımı okumaya başladım.Belgarath the Sorcerrer'ı okuyorum ve dalmış gitmişim,kopmuşum ortamdan.Vapur yanaştı,kalktım,kalktı.İndim,altgeçide gidiyorum,tramvaya bineceğim.O da yanımda yöremde yürüyor.Vapurun yarısı tramvaya bindiği için normal geldi bana.Hayır üstümde abartılı veya dekolteli bi' şey olsa pireleneceğim ama üstümde bildiğin kot,bildiğin kahverengi bluz,bildiğin siyah mont var.Yüzümde her zamanki gibi bir gram makyaj yok,ayağımda da spor ayakkabılar.Feci normal bir kıyafet yani,tek dekoltem kotumun dizlerindeki yırtıklar.
Her neyse...alt geçitte gidiyorum,o da önümde.Fındıkzade istikametine gitti,ben unuttum tabii onu,hatırlamam için bir sebep yok ki..Ben kendi tramvayıma gidiyorum,tam merdivenlerden çıkıyorum,biri omzumu dürtüyor.Dönüp bakıyorum,O..Bir şeyler söylüyor,duymuyorum,kulaklığı çıkartıyorum.
"Merhaba" diyor.
"merhaba?" diyorum sesimde şaşkınlık tınısıyla.
"Nasılsın?" diyor.
"İyiyim" diyorum demesine ama kaşımın biri kalktı havaya,"sen de kimsin?" dercesine,hissediyorum!
"Ben seni" diyor,babasının oğluyum ya anasını satayım,senli benli olduk hemen."vapurdan beri takip ediyorum." diyor.Ana!Öbür kaşım da kalkıyor havaya,"ne diyorsun hemşerim" manasında geliyor ama anlamıyor.
"Tanışabilir miyiz?" diyor.
"Sanmıyorum." diyorum,"acelem var gitmem lazım" diyorum biraz telaşlı.Telaşlıyım tabii,hem tedirgin oldum hem okula yetişmem lazım.
Bir şey diyecek oluyor,dinlemiyorum,depar atıp tramvaya atlıyorum...Gözünü sevdiğimin kapıları dat dat dat diye kapanıyor ve O orada kalıyor.
Be adam,sen kalkıp "takip ettim" dersen ben ne diyeceğim,"aa iyi yapmışsın aferin.Bu alemde bir Sherlock Holmes bir sensin" mi diyeyim?Yuhunuz.
Geçen hafta sahaflardan 2 tane kitap aldım...İkisi de Patricia Cornwell kitabı.Biri "Kanıt",diğeri "Morg Çıkmazı".İkisi de cinayet romanı.Kanıt'ı bitirdim,güzel bir tarzı var.Zaten daha önce adını hatırlayamadığım bir kitabını okumuştum Patricia Cornwell'in,o yüzden direkt dikkatimi çekti sahafta.
Bugün okuldan çıktım,otobüse yürüyorum.Bizim okulun sokaklarında hep tezgahlar var,kolye-küpe tezgahları,kırtasiye,pil-kulaklık satanlar ve kitap tezgahları...Öyle çok dikkat etmiyordum ama bir anda tezgahta Philippa Gregory adını gördüm,zınk durdum.Direkt gittim baktım,evet,yeni kitabı basılmış:Bakire'nin Aşığı.
Kendisi Boleyn Kızı ve Kraliçe'nin Soytarısı'nın yazarı.Boleyn Kızı'nın filmini izledim-ki eminim kitabı daha güzeldir-,Kraliçe'nin Soytarısı'nı birkaç kez okudum..Zaten İngiliz tarihiyle ilgilenmeyi seviyorum,VIII.Henry ve eşleri,Kanlı Mary ve I.Elizabeth de ilgimi çeken konular;e yazarın tarzı da çok güzel...Hemen atladım aldım tabii..Başlayacağım okumaya.
Hani dedim ya sahaftan iki kitap aldım diye..Bugün Kanıt'ı okurken içinden bir tane resim düştü..Eski bir resim,bir masada 2 adam 1 kadın var.Fotoğraftaki ortam loş fakat insanların yüzlerindeki gülümsemeler seçilebiliyor...Kimbilir ne zaman çekildi,nasıl bir gündü,neler yaşandı o gün...Kendimi çok tuhaf hissettim...Seneler önce birileri fotoğraf çekiyor,o fotoğrafı bir kitabın içne koyuyor ve unutuyor,gidip sahafa bırakıyor...Ve tesadüfen ben alıyorum o kitabı..Bir şekilde yollarımızı kesişiyor.Yani şimdi "amaan takıldığın şeye bak" diyebilirsiniz ama ben tuhaf hissettim kendimi,hayatlarına dikiz atmışım gibi geldi..Şimdi kimbilir nerede ne yapıyorlar...
Bir de Havaş bileti çıktı,10 Ağustos 1999 tarihli.. 1.250.000miş o zamanlar...
Böyle yani..Bayağı uzun oldu sanırım :)
Biraz önce bir test yaptım.
Görsel DNAmı oluşturmak istiyorum diye bir test.
Bir soru soruyor,altında bir sürü resim.Cevaben hangisi sana uyuyorsa onu seçiyorsun.Misal "yatak odan hangisi olurdu" sorusunun altında bir sürü farklı yatak odası.
Neyse.
Sonuçları paylaşma istedim (çünkü iyi çıktı :D ).
Okuyun beni tanıyın efem :)
Ruh Hali
Rahat
Zevk seçimin değerlerine bağlı olduğunu gösteriyor. Aile her zaman önceliklidir ve onlarla vakit geçirmeye asla doyamazsın.
Biraz romantiksin ve eskileri hatırlamayı seviyorsun. Seni sakinleştiren manzaralardan hoşlanıyorsun.
Müzik senin için, hatıralar, sevdiğin parçalara eşlik etmek demek.Eğlenceli, uyumlu ve oldukça konuşkansın.(Konuşkan mı?Susmam ki ben :D )Sanata bakış açın çok geniş. Hayatın her anında rastlanabilir olduğunu düşünüyorsun. Maceracısın ve kendini ifade etmeye önem veriyorsun(Ben ben ben ben)
Eğlence
Heyecan Peşinde
Senin için tatilde ilk sırayı alan şey eğlence. Arkadaşlarınla ve ailenle her türlü aktiviteye katılıp, görülecek her şeyi ve her yeri görmek. Gündelik hayattta fırsat bulamadıkların ve dahası.
Tutkularının sana yön vermesini seviyorsun.Muhtemelen yalnız vakit geçirmekten zevk alıyorsun, içgüdülerin ve merakın seni bütün dünyayı keşfetmeye zorluyor.
Tam bir doyumsuz!! Flört etmeye olan açlığın asla durulmaz. Aşk ve seks iştahın oldukça yüksek.(Öhm burayı unutun.)
Seni rahatsız eden şey nedir ? Etrafındaki herşeyin temiz ,düzenli olmasını ve güzel kokmasını istersin. Çok fazla şey istemiyorsun, öyle değil mi?
Alışkanlıklar
Keyif Düşkünü
Asla yeteri kadar dinlenemiyorsun.Ya çok meşgulsun ,ya miskin, hatta belkide biraz tembel? Her ihtimalde de uyuklamak en iyi arkadaşın bazen de en kötü düşmanın..
Evinde, kabul edelim ki, tarz ve stil listenin başlarında yer almıyor, başka şeylerle o kadar meşgulsün ki. Hayata ve çevrene karşı rahat bir yaklaşımın var..
İçmeye gelince hiçbir şey dostlarınla beraber olduğun bir akşama değişilmez.Bir kaç birayla rahatlamak,omuzlarını gevşetip koyu bir sohbete dalmak.(İçelim güzelleşelim anamm :D )Günün yorgunluğu unutuldu bile.mükemmel!
Aşk
Evcimen
Güçlü bir dostluk herhangi bir ilişkinin temelidir. Tüm sevdiklerinin bir arada olabileceği bir yaşam hayal ediyorsun.
Senin için özgürlük... Herşeyi satın alabilecek kadar çok para! Hayata karşı fazlasıyla gerçekçisin.
---->İsteyenler için link burada.
Yok boy olarak değil :D
Yaşıtlarımdan falan hep uzundum ben.Bu yüzdendir ki hiç fotoğraf çekimlerinde ön sırada olamadım,boy sırasında geçtiğimizde hep sonlardaydım,boya göre oturma planı yapıldığında arkalarda olurdum."Gizem sağa kay","Gizem sola çekil","Gizem başını eğ" çağrıları en sonunda "eeeh ama" diye isyan etmemle son bulurdu..
Küçükken rahat büyüdüm ben ya..Kırsal kesimde büyümenin tüm rahatlığı vardı hayatımda-kırsal kesim dediğim yer Bodrum efem...Bodrumluyuz da evvelallah.Baba sülalem kuşaklarca Bodrumlu,ben de 7 yaşıma kadar orda büyüdüm.O zamanlar böyle miydi,beheey..Trafik lambası yoktu yahu.Bütün yollar çift yönlüydü.Evlerin çoğu yoktu...En yakın arkadaşımın evlerinin önü,o top oynadığımız,koşturduğumuz yer şimdi ana caddelerden biri oldu..
Hep böyle hayvancıl bir çocuktum,büyüdüm,hala hayvancılım..İlk köpeğimiz ben 2 yaşındayken gelmişti,dayımın Kıbrıs'tan getirdiği kaniş-terrier kırması Cincan...Akabinde hep köpeklerimiz oldu,bir kümeste tavuklarımız horozlarımız ve ördeklerimiz,evin içinde kuşlarımız,tavşanlarımız,balıklarımız ve dahi guinea pigimiz-Hint domuzumuz!
Orda burda kuzu severek büyüdüm ben.Bahçede salyangoz beslemeye kalktım...Tavuklarımızın yumurtalarına yılan dadandı,güvercinlerimize gelincik.Ayağımın altından arı soktu,gözümün kenarını kedi yardı..İnatla hayvancıldım!İnatla hayvancılım!
Dizlerim hep yara olurdu..Doğru düzgün hatırladığım ilk evimiz ikiz dubleksti,müstakildi.Kocaman bahçesi vardı.Yan komşumuzun oğluyla aynı okuldaydık.Çağsan...Dilini burnuna değdirebilen,bu muhteşem meziyetini yerli yersiz herkese gösteren enterasan bir çocuktu..Az koşturmadık bahçede,az düşmedik evin etrafını çevreleyen betonda.Az kanamadı dizlerimiz...Ama canımız yanmazdı öyle aman aman,hep düşerdik biz,nolcaktı ki..Tırmandığımız ağaçlardan da düştük,atlamaya çalıştığımız duvarlardan da.
"Bunu görürsen ellemeden bizi çağır olur mu?"
5-6 yaşında bir çocuğa bu ne için söylenebilir?Görüp de çağıracağı şey ne olabilir?
Akrep.
Yılan görmedim sanırım,sadece yılan delikleri olurdu arada bahçede,uzak dururduk o kadar.Ama akrep evin içinde bile olurdu.Ayakkkabıları silkeleyerek giyerdik,keza havluları da silkelerdik..Bir gün evde temizlk varken ben koltuğun arkasında evcilik oynuyordum (koltuğun arkasında ne işin var,hayret bi' şeysin kendim!).Bir baktım duvarda bir şey!Anneme gittim sakince,anlattım durumu,geldi öldürdü.Bu kadar!
Pikniklerimiz olurdu bizim..Hemen her arabanın bagajında sabit piknik seti olurdu.Küçük mangal,plastik kap kacak.Havaların güzel olduğu haftasonları (ki Bodrum'da bu nisan gibi başlar,ekim gibi biterdi) pikniğe giderdik 3-4 aile..Babalar mangal yakar,anneler yemekleri ve yer sofrasını hazırlar,köpekler etrafta koşar,biz yaramazlık peşinde olurduk!Ormana dalıp kozalak toplardık,ip atlar top oynardık...
Annemler ayrıldıktan 1 sene sonra İstanbul'a taşındık annemle.
Hayat değişti,artık kırsal hayattan şehir hayatına geçmiştik.Buranın da keyfini çıkartmayı öğrendim..Şehir hayatını yazmama gerek yok sanırım :)
Eee...Ben bunu yazmayacaktım ki..Ben küçükken yaptığım salaklıkları yazacaktım..Pöff..
-Babamın bir arkadaşını T-Rex'e benzetirdim.Cüsse itibarıyla değil efem,yüz anlamında.
-Ayın yüzeyindeki karartıları tek benim görebildiğimi zannederdim.
Aaa aklıma salaklıklarım gelmiyor yahu :D
Anneme sorayım bari.
Tatil uzmanı da oldum ya,gam yemem artık :P
Yok efem uzmanlık ne haddimize.Sadece gecenin bu saatinde aklıma bir şey gelmemesinden mütevellit bu konuda yazayım dedim :))
1)Tarih
Evet tarih tabii..Ocakta Bodrum'a gitmek ne kadar keyifsizse,ağustosta Uludağ'a gitmek de o denli keyifsizdir.
İki seçenek var...Ya tarihe göre yer seçmek,ya yere göre tarih...Misal giymek istediğiniz yer Antalya ise tarihi yaza ayarlamanız gerekir.Ama eğer tatiliniz sonbahara denk geliyorsa belki Kartalkaya daha iyi bir seçenek olur.Duruma bağlı.
Ayrıca eğer gidilecek yer yurtdışı ise seçilen tarihlerde ülkenin ilkimine göz atmak isteyebilirsiniz.Mısır'a gittiğimizde aylardan kasımdı ve ben havuzda yüzüyordum.Ve fekat gündüzleri şort-tişört ikilisiyle gezdiğim Mısır'da sabahın 6sında (evet o saatte kalkıp geziyorduk!) boğazlı kazak oluyordu üstümde.Çöl iklimi işte.
Ve de tarih-popülasyon ilişkisini düşünmek lazım.Misal bayram tatilinde hemen bütün popüler tatil mekanları kalabalık olur.
2)Yer
Eh yazmaya gerek bile yok :) tatile giderken yer düşünülmeden olmaz.
Yine de "annee annee anneee annee...Anne baak,baksanaaa" nidaları eşliğinde tatil yapmak istemiyorsanız ona göre bir yer seçmeniz iyi olacaktır.
3)Valiz ve içindekiler
Bayanlar dikkat!
Eğer siz de 1 haftalık tatile 3 valizle çıkanlardansanız tatilinizin az biraz zor olması ihtimal dahilinde.
İlk neden tabii ki eşinizin/sevgilinizin/ailenizin ve dahi arkadaşınızın dırdırıdır!Hele ki beyler,duruma göre a)dalga geçerler b)söylenirler.Ben minimum kıyafet-minimum eşyacıyımdır.
İkincisi kısa tatilde bir de valiz boşaltma-yerleştirme uğraşısıdır,vakit kaybıdır.Ben naçizane (eğer çok uzun bir tatil değilse) valizden çıkartıp giyinmeyi tercih ederim.tatil sonunda valiz alt-üst olmuştur,alttakiler kırışmıştır,valizde aradığımı bulmak için deşmem gerekir lakin artık sorun değildir.Tatil bitiminde valize yerleştirirken zaten tıkıştırma metodunu kullanırım.
Üçüncüsü "ne giyeyim" telaşıdır.Ne kadar fazla kıyafet o kadar fazla kombinasyon,dolayısıyla uğraştırır.Tüm gardrobunuzu taşımayın.Birbirine uyumlu kıyafetler alın,aynı pantolonu 2 kazak 3 tişörtle giyin,tek bluz iki farklı eteğe uygun olsun.Tatildesiniz allasen,baloda değil!
Buna karşın ihtiyacınız olan şeyi yanınıza almadığınızı veya az aldığınızı fark etmek hafif çapta sinir krizine yol açabilir.Benim önerim her şeyi valize yerleştirmeden önce valizin yanına yığmanızdır,böylece valize koymadan önce ve koyarken bir eleme yapabilirsiniz.Ayrıca günler öncesinden bir liste oluşturmanız minik şeyleri unutmamanıza yardımcıdır.Örneğin telefon şarjınızı son dakika koyarsınız muhtemelen,listeye yazın unutmayın.
4)Kiminle gideceksiniz?
Bu tatilinizde yapacaklarınızı aşağı yukarı belirleyeceği için önemlidir.
Örneğin ailenizle gittiğiniz bir yerde muhtemelen gece hayatınız otel diskosundan ileri gitmeyecektir,daha iyi bir ihtimalde ailece gece hayatınız olur.Yok aileniz tatil mekanında serbest gece hayatına izin veriyorsanız şanslı azınlıksınız,sayılmazsınız.
Eş/sevgili durumuna yorum yok.
Arkadaş...Arkadaş önemlidir.Siz müze gezmek isterken güneşlenmek isteyen bir arkadaşla tatile giderseniz ya o bronzlaşamaz ya siz gezemezsiniz.Sarhoş olan bir arkadaşa göz kulak olmak da yorucu olabilir,sizin tatilinizin keyfini çıkartamamanıza yol açabilir.
Ben şahsen ay yoruldum yürüyemem,ben onu yemem,bunu içmem,burda yüzmem,orda oturmam,su soğuk diyen bir tatil arkadaşını istemem!Elbette hep benim istediklerim olsun gibi bir diktatörlük eğiliminde değilim ama ortak bir payda olmalı...Ben müze istiyorsam o gün müzeyi gezmeliyiz,ertesi gün ben onun isteğine uyup plajda oturmalıyım...
5)Tatil planı
An be an değil elbette.Kültür gezisi dışında öyle tatil sevmem.
Sabah 10.00 kalk
10.30 kahvaltı
11.00 deniz
11.15 deniz kıyısında çay
11.20 güneşlenmeye başlama
11.40 denize girme
şeklinde giden bir tatil programı işkencedir!
Ama tamamen plansız gidilmesi de yapılacakların yapılamamasına neden olabilir.
Eğer gideceğiniz yerde yapmak istedikleriniz varsa bunları az çok hangi gün yapacağınızı planlayın ki aksama olsa bile 1 gün-2 gün olsun,tamamen aksamasın.Ayrıca araştırın neler yapılabilir diye.
Misal Bodrum'dasınız tekne turu istiyorsunuz."Salı yapalım" deyin,yorgunsanız çarşambaya kalır.Yine Bodrum üstünden örnekleyeyim,araştırın nereler gezilebilir diye.Mesela gidin Kale'yi gezin.
Evet efem.Tatil faslımız burada bitiyor.Yağmurun yağdığı şu günlerde tatil muhabbeti yaparak özendirmeyeyim.
İlerde tatilin kötü yönleri ile ilgili başka bir yazı yazacağım.
Ayşegül beni mimlemiş!
Neyin nesidir bu mimlenmek,hayır mıdır şer midir diye sordum kendisine,açıkladı:
Efendim mimlenmek,yazdığın bir konu hakkında başkasının yazı yazmasıymış.Misal ben küresel kriz hakkında yazı yazdım (ne de anlarım ya!),mimledim,"Ayşegül sen yandın çık" dedim -yok bunu demiyordum yahu-,"Ayşegül mimledim senii" dedim .Bu kızcağız da küresel krizle ilgili yazı yazacak.Olay budur.Böyle bir aktivite.Mimlemek...
Ayşegül'ün beni mimlediği konu tuhaf alışkanlıklarmış,eksik olmasın.Döktürecek kirli çamaşırları.Hayır tuhaf alışkanlığım olsa neyse,gaaaaaaayet normal bir insanım,hiçbir tuhaf alışkanlığım falan yok,ne yazacağım.Neyse..
Annemi en delirten alışkanlığımdan bahsedeyim.Kendisine biz obsesyon da deriz.Bu aralar hafiflemekle beraber devam etmekte.O da şu:Alarm kurmak!Eğer sınavım veya mutlaka girmem gereken dersim varsa bir saat alarmı kurarım,ayrıca 4 tane hatırlatma (telefon değişti,artık birden fazla saat alarmı kurabiliyorum.Dolayısıyla 5 tane alarm kuruyorum.)Eğer kalkmamla evden çıkmam arasında yarım saat olacaksa alarmlar birer dakika arayla oluyor.Eğer bir saat olacaksa beş dakika arayla.İlk alarmla kalkıp diğerlerini iptal ediyorum.Eskiden saati anneme kontrol ettirirdim bir de,artık sınav harici onu yapmıyorum.
Sonra kapı kilitleme durumum vardır.Özellikle lisedeyken yarı yoldan dönüp sokak kapısını kilitleyip kilitlemediğime baktığım olmuştur,üstelik evde 2 tane köpek var!Artık sadece anahtarı çevirip kontrol ediyorum yatarken o kadar.
Başka neyim var bakayım..
Matematik yeteneksizliğini Ayşegülle paylaşıyorum,aynı şekilde yeteneksizimdir.
Bana göre normal ama bazı arkadaşlarıma tuhaf gelen özelliğim ise kitap okurken bir yandan müzik dinlemem.Niye tuhaf geliyor onlara sormak lazım.
Gazetelerin en arka sayfalarını çok severim.Oraya verilen reklamlar bende ters etki yaratır.Koymayın kardeşim en arka sayfaya reklam!
Benimle konuşulurken veya ben konuşurken bana bakılmasını tercih ederim.
MSNde "işim var","1 dk" veya "geleceğim" dedikten sonra ısrarla "hadi,"nerdesin","geldin mi" tarzı şeyler yazılmasını ve/veya titreşim gönderilmesini sevmem!İşim varsa zaten bu tip yazılara cevap vermem ki!
Sabahın köründe aramayın!Ya açmam,ya terslerim ya da söylediklerimi unuturum!Gerçekten mi aradınız rüya mı gördüm emin olamam,ne konuştuğumuzu hatırlamam..."Bunun için mi aradın?" demişliğim vardır,telefonu sessize de alabilirim.Muhtemeldir.Geceyarısı veya ne bileyim sabahın 4ünde arasanız bunlar olmaz ama 6dan sonra ararsanız yazdıklarım ihtimal dahilindedir.Önemli bir şey varsa arayın tabii ama "naber diye aradım" derseniz "hmpff" diye bir cevap alabilirsiniz.
Daha başka alışkanlıklarım illa ki vardır ama aklıma gelmiyor :)
Ben demiştim gaayet normalim diye.
Fatih Ürek Kimdir?
Hayır gerçekten kimdir?Yani şu tarihte doğmuştur,şurda büyümüştür,aha bunlar albümleri şeklinde kitabi kimliği değil..Kimdir?Sizce kimdir,bizce kimdir?
Köfte dudaklı,Fred Çakmaştaş'a benzeyen,ben kendimi bildim bileli var olan,şu alemde bir Fatih Ürek iki Kuşum Aydın (en son duyduğuma göre Hollanda'ya yerleşmiş bu arada) dediğim insandır.Aklımda kalan şarkısı var mıdır,vardır;nedir,"Hadi Hadi"dir çoğu insanın bana katılacağı üzre.Artı olarak "Sus" şarkısı da son derece buyurgan hatta saldırgan ama bir o kadar keyifli bir şarkı olarak kazınmıştır dimağıma.Unutamıyorum.Sevdim keratayı (kerata olarak adlandırılan şarkıdır,yanlış anlaşılma olmasın).
Bunun dışında yılan dansıdır Fatih Ürek.Transparan gömlektir,parıltılı pantolondur.Gülen surattır,mutlu yüz ifadesidir.Karşısındakine mutluluğunu bulaştıran insandır,benim için en azından.Onu ekranda hep keyifli görüyorum,hep gülüyor..Eğleniyor..O eğlencesini bana aktarmayı başarıyor.
Sevmeyenler için hep alay konusudur Fatih Ürek,üstünden espriler yapılan kişidir üstelik zaman zaman oldukça seviyesizdir bu espriler.Herkesin başkaları hakkında iyi veya kötü görüşü olması gayet doğal ancak bunun sınırını bilmek önemli tabii..
Her neyse..Gece gece Fatih Ürek üstüne yazı yazmak nerden aklıma esti bilmiyorum.Hayır yani kendisinin hayranı değilim,öyle aman Fatihim canım Ürekim durumum da yok.Sanırım şu anda Makina'yı (yazdım el alışkanlığıyla,sonra fark ettim;artık Makina yok,Disko Kralı var..(Kendime not:Bunun üstüne de yazı yaz) ) izliyorum ve Fatih Ürek konuk.Yine neşeli,yine gülüyor,yine keyifli.Yine çok kafa adam,kalkıyor koroyla "Daha Dün Annemizin" şarkısını söylüyor,gidiyor Pacman oynuyor..Yine ayak uyduruyor,yine eğleniyor eğlendiriyor.
Velhasıl..Keyifli insandır Fatih Ürek.
(Normalde dinlemeyeceğim bir şarkı olan,yine de devamlı dinlediğim bir şarkı olmayan Sus şarkısının sözleri de aşağıda:)
Yetti be bu ne
Bir kere de 'he' de
Kapa çenini de,
Sus! Sus! Sus!
Hep muhalefet,
bir (kere) de itaat et,
Yeter ilelebet
Sus, sus sus!
Üstüme fazla gelmee
Tabiatın kanunu
Ne söylesen doğru mu
Sabrımı taşırmadan sus,sus,sus
Tabiatın kanunu
Ne söylesen doğru mu
Sabrımı taşırmadan sus,sus,sus
Ah bu dil yarası, geçmiyor acısı
Allah'ın cezası susmak bilmiyor
Bu bir aşk belası, bitmiyor tasası
Aklımın contası (yannı- yanıyorr)
Lalalal lal la la
Ooof neydi benim günahım
Ooof kurtar beni Allah'ım
Ooof neydi benim günahım
Ooof kurtar beni Allah'ım
Üstüme fazla gelmee
Lalalal lal la la (sus sus)
Ah bu dil yarası, geçmiyor acısı
Allah'ın cezası susmak bilmiyor
Bu aşk belası, bitmiyor tasası
Aklımın contası (yannı- yanıyorr)
(kere: Ben "Bir kere itaat et" anlıyorum,internette "Bir de itaat et" olarak geçiyor.Bilemedim.)
Beyaz Showu izliyorum şu an.
Miss Turkey var programda.19 yaşında.
Tacı başında mini elbisesiyle oturuyor.Tacı büyük duruyor sanki,yüzüne veya boyuna değil,yaşına.
O tacı başına koyup "hadi" demişler,"çık bir arz-ı endam eyle".Daha 19 yaşında televizyonlarda fiziğinle boy göster.Hayatını fiziğin üstüne kur.
Tacı başına koymuşlar ve kızcağıza yaşının üstünde bir sorumluluk yüklemişler.Okuması,kendini yetiştirmesi gerekirken,o kocaman tacı koymuşlar başına,"git" demişler."Fiziğinle bir yere gel hayatta."
Fiziğine bir şey demiyorum,Allah için güzel kız.Elbette güzelliğinin farkında olacak,elbette kariyerini mankenlik-modellik üzerine kurmak isteyebilir.Ama bunu 19 yaşında yüklenmesi,bence ağır.O tacın altında ezilir...Eğer birazcık okuma merakı yoksa şu cumhuriyetin ilan edildiği tarihi bilmeyen dışı hoş içi boş mankenlerden olur çıkar...
Yaşıtları McDonalds'larda chicken burgerlerini,Pizza Hut'ta pizzalarını,Uludağ Kebapçısı'nda tereyağlı iskenderlerini yerlerken,evde televizyon seyrederken bir yandan Caramio atıştırırken,yazın Magnum duble çikolata alırken o belki de blumik veya anoreksik olacak.Bizim annelerimiz "yeter kızım çok yedin" derken onun annesi bir lokma daha alsın diye gözünün içine bakacak.
Veya unutulacak...19 yaşında başına takılan taçla gelen şöhret sönecek,çünkü daha güzel veya daha genç,ve hatta daha sansasyonel bir manken-adayı çıkacak.Hatta başında onunki gibi tacı bile olmayacak,şöhretini taç yapıp takacak "ablaları" gibi.Ve O,güzelliği sayesinde elde ettiği ünü kaybedecek,unutulacak,bu onu daha çok yaralayacak.
22 yaşında mezuniyet elbisesini giyip baloya gitmeyecek belki,diplomasını alıp anne babasına poz vermeyecek,cüppesinin eteğine basıp sendelemeyecek veya kepini havaya atmayacak.Gerek duymayacak,zaten hayatta incecik kalemle çizilmiş bir yolu olacak,okumaya ihtiyaç duymayacak.Çünkü o güzel.
19 yaşında öğrenecek güzelliğiyle önünde kapıların açılacağını,o tacı taşıyan başın içine bakılmayacağını.Ve eğer istekli değilse kendini yetiştirme gereği duymayacak.
Miss Turkey'yi tanımam bilmem,adını bile hatırlamıyorum.
Okuyor mu,bilmiyorum.
Okuyacak mı,onu da bilmiyorum.
Sadece 19 yaşında bir kızın ilerde karşılaşabileceklerinin düşüncesi ürpertti beni.Dilerim her şey gönlünce,olması gerektiği gibi olur.
(Mankenlik-modellik vb mesleklere hiçbir itirazım olmadığını belirtmek isterim.Sadece bu mesleklerin belli bir birikime sahip olunduktan sonra seçilmesi gerektiğini düşünüyorum.)
Bunların ikisi ayrı yemekler tabii :)
Önce yaptığım fırında antrikotun tarifini vereyim.
Antrikot (ben 4 parça yaptım)
Soğan (belli bir miktarı yok,göz kararı)
1,5 çay bardağı mısırözü yağı
Yarım limonun suyu
Baharat (ben kekik,nane ve defne koydum)
4-5 tane patates
Tuz
Yarım bardak su
Soğanları yarım ay şeklinde doğruyoruz.Bir kaba soğanları,yağı,limon suyunu ve baharatlarla beraber etleri koyuyoruz.20 dk-yarım saat kadar etleri marine ediyoruz ve etlerin her yerinin marine olduğuna emin oluyoruz.Not:Etler marine olurken dışarda kalıyor.
Bu sırada patatesleri soyup doğruyoruz.Daha sonra bir borcama patateslerin yarısını koyuyoruz,üstüne etleri diziyoruz.Ben marine ederken kullandığım soğanları etin üstüne koydum.Marine sosunun az bir kısmını kaşıkla etlerin üstünde gezdirdim.Patateslerin kalanını da etin ve soğanların üstüne koyduktan sonra marine sosunun birazını daha bu sefer patateslerin üstünde gezdirdim (defne yapraklarını koymadım) ve yarım bardak suyu ekledim (gözünüze fazla gelirse su miktarında oynama yapabilirsiniz.Ben genelde tariflerle göz kararı oynuyorum).
Patatesler yanmasın diye üstünü folyoyla kapattım,kapatmasam yanar mıydı bilmiyorum :)
Daha sonra önceden 200 derecede ısıtılmış fırında 1,5 saat pişirdim.
Not:Bu tarif normalde internette fırın poşetinde ve daha farklı olarak veriliyor.Ötekileri de okuyup hoşunuza gideni yapmanızı tavsiye ederim.
Not2:Marine sosunu fazla eklemek,etin suyunu biraz yağlı yapabilir.
Not3:Yanına pilav yaparsanız (ki ben yaptım) pilavın suyuna marine suyunun çok azını koyarsanız pilavda fark edilmeyen ama etle yendiğinde tat bütünlüğü sağlayan bir tat oluyor.
Evde mantar yoktu koyamadım,daha sonra mantar da ekleyerek denemeyi düşünüyorum.
Ispanak püreli köfte
Kolay bir yemek.
Gerekenler,
Köfte (onun tarifini de yazmıyorum)
Ispanak (ıspanağın ne kadar çektiğini düşünürseniz miktarı ona göre ayarlayın.Benim yazdığım malzemeler yaklaşık 1 kg için)
1 kaşık tereyağ
1 kaşık un
Süt
Önce ıspanağı az suyla iyice haşlayın.Daha sonra haşlanmış ıspanağı küçük küçük doğrayın.Tencerede tereyağ ve unu eritip karıştırın,üstüne sütle ıspanağı ekleyin,sütü ne kadar ekleyeceğiniz göz kararı.Ben haşlama suyunun çok azını da ekledim püreye.
Püre bu kadar :)
Servis ederken önce püreyi üstüne köfteyi koyarsanız hoş bir tat oluyor.Aksi takdirde ıspanak püresi patates püresi gibi yenecek bir şey değil-ben yemem şahsen.Ama et yemekleriyle (sadece köfte değil diğer etlerle de) güzel gidiyor.
Bu neymiş? Mutfak
Yoktum bir süredir.Aslında vardım da yazmadım.
Neler oldu bu arada bakalım...
Selinlerin klinik açıldı.Lex'le ziyarete gittik.
Cumartesi günü Selin'le beraber Leyna'yı alıp sahile indik.Saatlerce yürüdük,Leyna denize girdi,döndük ve yorulduk!
Pazar günü Selin-Dona (dalmaçyalı),annem-ben-Lex,Aslı-Tarçın (golden) adaya gittik.Lex bütün gün serbestti,top oynadı,Tarçın'la koşturdu,frizbi oynadı,denize girdi...Dona'yı basket sahasında serbest bıraktık,koştu oynadı (top+frizbi)...Yorucu bir gündü-yine.
Cumartesi (yani dün) Lex'i alıp Selinlerin kliniğe gittik yine :) Müdavimi olduk :P
Dün Lex'in dışkısında kan vardı.Yediği oyuncak parçaları bağırsaklarına zarar vermiş.
Başkaca bir şey pek olmadı.
Hah unutuyordum..Dayım gözlerini lazerle çizdirdi.Artık gözlük kullanmayacak.Geçmiş olsun dayıı :)
Daha Yeni Kayıtlar Önceki Kayıtlar Ana Sayfa